18 Ocak 2011 Salı

SAMSUN YOLSUZLUK PROFİLİNİ BİLİMSEL OLARAK BELİRLEMELİDİR.

BASIN  AÇIKLAMASI
17.OCAK.2011
SAMSUN  YOLSUZLUK  PROFİLİNİ  BİLİMSEL  OLARAK  BELİRLEMELİDİR.

            Genel   seçimler  öncesi  temel  sorunlar  üzerinde örneğin  yoksulluk , işsizlik, YOLSUZLUKLAR üzerine  öneriler  yerine, üzücü  şekilde SERMAYE, PİYASA  VE GÜÇ üzerinden  bir  söylem  geliştirilmektedir. Bu da  kamusal  vicdanı  ve  kamu yönetimsel  güvenirliliği  -çoğu  zamanda  haksız  yere- sarsmaktadır.  Kent  kalkınmasının  en  önemli  şartı  halkın  katılımı  ve  şeffaf  siyaset anlayışıdır.  
            Yolsuzluk önemli bir ekonomik ve sosyal sorundur. Yolsuzluk için uygun bir ortam hazırlayan sistemin niteliklerini incelemek ve yolsuzluğu kolaylaştıran faktörleri belirlemek, sebep sonuç ilişkilerini incelemek sorunun çözümünde ilk ve en önemli basamaktır. Bugün  sağlığın  en  önemli  belirleyicisi  yoksulluk ve  işsizliktir.  Yolsuzluğun  en  önemli  nedeni  ise  paylaşım  adaletsizliği  ve  yoksulluktur.
            Tüm  bilimsel  çalışmalar  göstermektedir ki:Son  7  yılda  daha  belirgin  olmak  üzere  1995den  beri  Türkiye’de YOLSUZLUK  artmaktadır.  Bu  yoksulluğun  ve  işsizliğin  artmasının  en  önemli  nedenlerinden  biri  kabul  edilmektedir.
            Yolsuzluğun  ölçülebilirliği  bilimsel  sosyal  bir  olgudur.  Sosyal  bilimciler  yolsuzluğun  ölçümü  için  bazı  standartlar  geliştirmeyi  başarmışlardır. Türkiye’de bilimsel  ölçütleri  kullanılarak  yolsuzluk  çalışmaları  yapılmaktadır.
            Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün her yıl Almanya’daki Passau Üniversitesi ile işbirliği halinde gerçekleştirdiği Yolsuzluk Algılama Endeksi’nin   2008  sonuçları  açıklandı. Ülkeler 0’dan 10’a kadar bir ölçeğe göre sıralanıyor ve ölçeğe göre not yükseldikçe, o ülkenin şeffaflık algısı artıyor. 2008 Yolsuzluk Algılama Endeksi’ne göre Danimarka, Yeni Zelanda ve İsveç 9,3 puanla en temiz ülkeler arasında bulunuyor. Somali ise 1 puanla 180’inci sırada bulunuyor. Irak ve Myanmar ise 1,3 puanla 178’inci sırayı paylaşıyor. Endeks verilerine göre Türkiye, Polonya ve Litvanya ile 58. sırayı paylaşıyor. Türkiye’nin yeni notu 4,6. Endeks sonuçlarına bakıldığında Türkiye’nin yine sınıfta kaldığı, en hafif ifadeyle oldukça başarısız bir seviyede bulunduğu ifade edilebilir.
Bu  konuda  Samsun’da  sivil  toplum  örgütlerine  ve  kamu yönetimine  önemli  görevler  düşmektedir:
1-Yolsuzluk  dava  sürecinde  olan  kamu  yöneticileri,  suçlulukları  hukuksal  olarak  kabul  edilmedikçe  suçlu  olarak  kabul  edilmemeli, pasif  görevlerde  çalıştırılmalıdır.
2-Samsun  Şeffaf  yönetimi  temel  alan  felsefeleri  öne çıkarmalıdır. Bilgi Edinme  hakkı  ve  diğer  haklar  etkinleştirilmelidir.

3-Samsun’un  yolsuzluk  durumu  bilimsel  olarak  ölçülmelidir.

4-Samsun’da   bugün  yolsuzluğun  seçimsel  bir   sözlü argüman  haline  dönüştürüldüğü  bir  süreçte,  sorunların  tanımlanmasının  bile  zor  olduğu  bir  zaman  diliminde, Yosuzluk  söylemin  kullanırken  halkın  moral  değerleri  zedelenmemelidir.

5-YOLSUZLUĞU  kolaylaştıran  faktörler  tanımlanmalıdır.

6- Yolsuzluğu ölçmek üzere rüşvet, irtikap, sahtecilik ve zimmete para geçirme
suçlarından hapse yeni giren hükümlülerin toplamının yıl ortası nüfusuna oranı kullanılarak  bir  bilimsel  çalışma  yapılmalıdır.
7- Medya  duyarlılığına  dikkat  edilmelidir.  Kişisel  haklar  korunmalıdır.
8- Kamu yönetiminde etik tartışmalara  yönelik  bir  çerçeve  oluşturulmalıdır.

Bu  zaman  diliminde katılımcılık, saydamlık, cevap verebilirlik, eşitlik, etkinlik  temel  felsefesine  dayanan  sürece  her  zaman  katkı  sunulmalıdır


Uzm.Dr. Cem ŞAHAN

TTB  BÜYÜK  KONGRE  DELEGESİ

600 MİLYONLUK STAD VE SAMSUN'DA AÇLIKTAN BEBEK ÖLDÜ

GELECEK  ATÖLYESİ
SAMSUN’DA  AÇLIKTAN  BEBEK  ÖLDÜ
DR.CEM  ŞAHAN
            Açlıktan  öldü.
Sağ  ayağı  kopan  babanın  sigortası  yokmuş.
Kendisini  sigortalı  sanıyormuş.
Ayağı  kopan,    kazasından  sonra  açlık  başlamış.
Anne  dileniyormuş.
3  günlük  ekmeği  çocuklarına  veriyormuş.
Kübra  3  aylıktı.
Bir  akşam  vakti  öldü.
Savcı  otopsi  yaptı.
Beslenme  yetersizliği..
Açlık.
Açlık.
Açlık.
Tekkeköy’de  yaşıyordu  Kübra.
2  ablası  vardı.
3  aylıktı.
Öldü..
Açlıktan..  Şairin  dediği  gibi :
Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeğe doymak için
ete doymak için
kitaba doymak için
hürriyete doymak için.
Yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin
yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak
yürüyor ayakları kan içinde.
Açlık ordusu yürüyor
adımları gök gürültüsü
türküleri ateşten
bayrağında umut
umutların umudu bayrağında.
Açlık ordusu yürüyor
şehirleri omuzlarında taşıyıp
daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri
fabrika bacalarını
paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.
……..
Açlıktan  bebelerimiz  ölüyor.
Ne  konuşuyorsunuz  daha,
Çağ  atladık  masalcıları..
Ne  diyorsunuz  1.  Sınıf  demokrasi  alkışçıları…
600  milyonluk  stad  yapıyoruz  diye  övünüyoruz da, avuç  içi  kadar  bebeyi  doyuramıyoruz.

8 Ocak 2011 Cumartesi

KENTİN BAŞYAZARI VE SAĞLIK HAKKI -2-

GELECEK  ATÖLYESİ
KENTİN  BAŞYAZARI  VE  SAĞLIK  HAKKI -2-
DR.CEM  ŞAHAN
Kentin  başyazarının  gizemini  Halkevleri  Sağlık  Atölyesi Çağrı  metninin   şu  cümlelerinden  çıkarabiliriz  kanımca :
Akademi, medya, sağlığın patronları devreye sokularak toplumun sağlık algısı çarpıtılmış, sağlık hizmetinden beklentisi yükseltilmiş, talep kışkırtılmıştır. Sağlık hizmeti tüketim nesnesi haline gelmiştir.
Devam  edelim:
*Sigorta kapsamındaki sağlık hizmetleri çoğu yerde hukuki temeli olmayan tebliğler, genelgeler ve yazılarla kısıtlanmış, hekimlerin kararları ve tedavileri üzerine ambargo konularak halkın sağlığı tehlikeye atılmıştır.
*Üniversite hastaneleri mali açıdan güçsüz duruma düşürülmüş, Sağlık Bakanlığı ile protokollere zorlanarak hastanelere el konulması ve akademik eğitimin de teslim alınmasına dönük bir süreç ilerlemektedir.
Sağlık çalışanları piyasalaşmış sağlık hizmetlerinde değer erozyonuna uğramış, birbiri ile ekonomik rekabet eden, bireysel çıkarını ön planda düşünen kişiler haline getirilmiştir. Sağlık çalışanları topluma, mesleğe ve sağlık hizmetine yabancılaşmış, sağlık hizmetleri insancıl damarını kaybetmiş, mekanik bir iş haline gelmiştir.
Özetle bugün; sağlık sektörünün bir kamu hizmeti olmaktan, sağlığın bir hak olmaktan tümüyle çıkarılmak üzere olduğumuz bir süreci yaşıyoruz.
Önümüzdeki süreçte, “paran kadar sağlık” belgisinin açık ve tartışmasız biçimde yerleştirilmesi için yürütülecek politikaları önümüzde bulacağımız kesinlik kazanmıştır. Bir anlamda önümüzdeki dönem halkın sağlık hakkının korunabilmesi için mücadelenin son savunma hattına gelindiği, bu nedenle çatışmanın daha da şiddetleneceği bir dönem olacaktır. İktidarın, emperyalizmin genel eğilimleri çerçevesinde uygulamaya, bunu yaparken kendi iç dinamikleri doğrultusunda nemalanmaya çalıştığı sağlığın özelleştirilmesi süreci yeni bir safhaya girmiş bulunmaktadır.
Giderek pervasızlaşan ve acımasız biçimler (en son özel hastane kampanyalarına katılan Afyon’daki yedi yurttaşın kör edilmesi gibi) alarak uygulanan bu süreci durdurabilmek; sağlık hakkı ekseninde başlayacak ve diğer hak mücadeleleriyle geliştirilecek ortak bir politika oluşturmak ve bunu hayata geçirmek bir görev olarak önümüze durmaktadır.
Tespit ettiğimiz bütün olumsuz gelişmelere rağmen halk yaşadığı mağduriyetlerin farkında değildir ya da mağduriyetleri bireysel olarak algılamaktadır. Halkın mağduriyetini artıracak asıl uygulamalar seçim sonrasına ertelendiğinden, geniş kitlelerde henüz yaygın bir memnuniyetsizlik görülmemektedir. Sağlıkta dönüşümün gerçek yüzünü açığa çıkarma ve halk kitleleri nezdinde teşhir etme görevi hala temel öneme sahiptir.
21-23 Ocak 2011 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilmesi hedeflenen 2. Halkın Hakları Forumu ve içinde oluşturacağımız Sağlık Hakkı Atölyesi işte bu ana hedefleri gerçekleştirmeyi üstlenmeye adaydır.
*Sağlık hakkı için mücadelenin doğrudan veya dolaylı olarak içinde olan, etkilenen, etkileyen tüm bileşenleriyle Sağlık Hakkı Atölyesi;
Son üç yılın ve ilk Forum toplantısından bu yana yaşananların bir muhasebesini yapmak, Yeni dönemin getireceklerini belirlemek ve bunlara yönelik politikaları oluşturmak, Mücadeleyi ortaklaştırmak, halk muhalefetini iktidara dönüşecek nüveler üzerinde inşa edebilecek bir politik, pratik hat geliştirmek ve bunun araçlarını, yöntemlerini belirginleştirmek amaçlarıyla bir araya gelecektir.
İşte  böyle  sayın  okuyucu…
Şimdi  anlıyor  musunuz  kentin  başyazarının  Yaşasın Piyasa! Piyasa!  diye  çırpınışını…

KENTİN BAŞYAZARI VE SAĞLIK HAKKI -1-

GELECEK  ATÖLYESİ
KENTİN  BAŞYAZARI  VE  SAĞLIK  HAKKI -1-
DR.CEM  ŞAHAN
            Kentin  başyazarı,  iktidar  parfümlü  gazetesinde,  geçenlerde  Sağlık  Bakanlığı’nın özel  sağlık  kurumları  için,  mecburi  hizmet  uygulaması  başlatması  gereğini ,  kentsel  sorunmuş  gibi  anlatıyordu.  Bu  aralar  iktidar  parfümü,  sağlık  kokuları  yayıyordu  etrafa  çünkü. Sağlığın  ticaretine,  sağlığın  piyasaya  açılmasına  verdiği  yerel  medya  desteğini,  başka  masallarla  anlatır  belki  pazarları..
            Medya-Piyasa-Kapitalizm  dayanışmasının  iyi  niyetli,  mahsun  bir  yansımasıdır  yaptığı.  Ne  yapalım  ekmek  parası  ve  sorumluluklar bir  çok  özlü  masal  sizin  anlayacağınız..
            Sağlık  Hakkı  demişken,
            Sağlık  sektörünün  %15’ini  yabancı  sermayeye  devretmiş  bir  ülkede/kentte,  takım  formalarında  sağlık  çalışanlarının  ve  hekimlerin alın terleri ile  yazılmış, hastane  adlarının  alkışlandığı  bir  zaman  diliminde,  insana  ait, hakka  ait  bir  şeyler söylemek  zordur  elbet..
            Sağlık  hakkı  demişken,  halkevlerinin  22-24  Ocak’ta  Ankara’da  düzenleyeceği  Halkın  Hakları  Formunun  Sağlık  Hakkı  Atölyesinin  çağrı  metnini,  sizlerle  paylaşmak  isterim.
            Bu  güçten  beslenen,  piyasa  zılgıtçılarına belki  iyi  gelir : SAĞLIK  HAKKI  ATÖLYESİnin  çağrısı :
             2007 yılında gerçekleştirilen Halkın Hakları Forumu, kapitalizmin, emperyalist sistemin neoliberalizm olarak adlandırdığımız saldırısı altında başta sağlık olmak üzere kamu hizmetlerinin yeni kar alanlarına dönüştürülmesi karşısında hakların önemini ve haklarımız uğruna mücadeleyi öne çıkarmıştır.
Sağlık, kapitalizmin hemen hemen tüm dünyada kar zincirine katmak için uğraş verdiği, mevcut olanları daha da kesin egemenliği altına almaya çalıştığı alanların başında gelmektedir. İşte bu nedenle sağlık hakkı birinci Forum’un öncelikli sorun alanlarından biri olarak ele alınmış ve oluşturulan Sağlık Hakkı Atölyesi’nde iktidar tarafından zemini hazırlanan “Sağlıkta Dönüşüm Programı” temel tartışma konusu olmuştur.
2007 yılında yapılan bu tartışmalardaki “halkın sağlığı bugün, zenginlerin diğer herkese karşı yürüttüğü sınıf savaşının kurbanıdır” tespiti, artık günlük yaşamımızın bir parçası haline gelmiştir. 2007 Forumu’nda açığa çıkacağına işaret edeceğimiz birçok sorun bugün halkın doğrudan yaşadığı, kısmen farkında olduğu ve olmaya başladığı birer çatışma alanına dönüşmüş durumdadır.
AKP iktidarı eliyle sağlıkta dönüşüm önemli oranda gerçekleştirilmiştir;
*Sağlık hizmeti hızla kamu hizmeti olmaktan uzaklaştırılmış ve tümüyle ticari bir hizmete dönüşümü için yeni adımların zemini hazırlanmıştır.
*Oluşturulan Genel Sağlık Sigortası sistemi, sağlık güvencesini yaygınlaştırıyormuş görüntüsü yaratırken, kısıtlı bir sağlık hizmeti için halkın omuzlarına yeni bir mali külfet yüklemiştir.
*Kamuya ait hastaneler, üniversite hastaneleri ticarileştirilmeye başlanmış, bununla birlikte bunların da tasfiye edilerek alanın özel ve vakıf hastanelerine bırakılması için alt yapı hazırlanmıştır.
*Sağlık çalışanlarının hakları törpülenmiş, yaratılan sistem nedeniyle sağlık çalışanları ile halk arasında yer yer sağlık çalışanlarına karşı şiddete dönüşen bir çatışma ortamı yaratılmıştır.
Devam  edeceğiz  mecburi  hizmetçi,  parfümü  sağlık  kokan  erkin, kentin  başyazarı.
Devam  edeceğiz.

2 Ocak 2011 Pazar

SAMSUN ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARININ MERKEZİ HALİNE GELDİ!

Gün  geçmiyor  ki  Samsun’da  çocuklara  yönelik  tecavüz, istismar, ihmal  haberleri  yerel  ve  ulusal  basında  yer  almasın. Daha  geçen  hafta  İlkadım’da  yaşanan  çocuklara, çocuklarımıza  yönelik  ahlak  ve  insanlık dışı  istismar  olayları  hafızalarımızdadır.
            Malesef  bu  kentte,  toplumsal  yaşam  sosyal  açıdan  zaman  zaman  cinnet noktasına  gelmiştir. Şiddet, uyuşturucu, yüksek  suç  oranları,  yüksek  intihar, depresyon  sayıları, cinayet  sayılarının  artması  bunun  en  önemli  göstergeleridir.
            Çocuk istismarı, NEOLİBERAL  POLİTİKALARIN  UYGULANDIĞI  ÜLKELERDE  çok sık rastlanan ve meşru görülen bir şiddet biçimidir. Yasalarımıza göre, 18 yaş altındaki herkesin çocuk olarak kabul edildiği ülkemizde çocuk istismarı, ciddi yaralanmalara, sakatlıklara ve hatta ölümlere neden olabilen tıbbi, hukuki, sosyal yönleri olan önemli bir halk sağlığı sorunudur.
            Dünya Sağlık Örgütü çocuk istismarını "Bir yetişkin tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını, fizik gelişimini, psikososyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışlar" olarak tanımlamaktadır. Bu tanımda amaç değil, sonuçlar önem taşımaktadır. Başka bir deyişle, yetişkinin niyeti önemli değildir, eylemin çocuk üzerindeki etkisi önem taşımaktadır. İstismar fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik istismar gibi farklı biçimlerde ortaya çıkabilir.
            "Çocuk ihmali" ise, başta anne ve baba olmak üzere, bakmakla yükümlü kimseler ve diğer yetişkinlerin, çocuğun beslenme, giyinme, barınma, eğitim, sağlık ve sevgi gibi temel gereksinimlerini ihmal etmeleri sonucu, çocuğun bedensel, duygusal, ahlaksal ya da sosyal gelişiminin engellenmesi olarak tanımlanmaktadır.
            Türkiye'de çocuk istismarı konusunda yapılan araştırmalarda, yüzde 78 gibi yüksek bir oran ile duygusal istismarın ilk sırada olduğu görülmektedir. Fiziksel istismar yüzde 24 ve cinsel istismar yüzde 9 oranındadır.
           
            1-Samsun  Çocuk  İhmal  Ve  İstismarı  Acil  eylem  Planı  oluşturmalıdır.
            2-Samsun  kamu yönetimi  ‘’Piyasa’’  zihniyetini  değil,  çocukları  toplumun  ilgi  odağı  haline  getiren  projeleri  öncelemelidir.
            3-Bu  konuda  Samsun’da  sosyal  hizmet  servisleri  oluşturulmalıdır.
            4-Çocuk  İstismar  ve  ihmali  konusunda  Milli  Eğitim  Müdürlüğü  tarafından  tüm  eğitimcilere  bilimsel  eğitim  programı  verilmelidir.
            5-Samsun’da  sayısı  çok  az  olan  Çocuk  Psikiyatri  Uzmanı  yetersizliği  hızla  giderilmelidir.
            6-1.basamak  sağlık  hizmeti  veren  sağlık  personeli  eğitimden  geçirilmelidir.
            7-Anne-Baba  olma  eğitimleri  yaygınlaştırılmalıdır.
            8-Evlilik  ve    danışmanlığı  hizmetleri  oluşturulmalıdır.
            9-Çocuk  İhmal  ve  istismarı  konusunda  acil  telefon  hattı  ve  krize  müdahale  birimi  oluşturulmalıdır.
            10-Çocukların  korunmasında  yerel  olarak  sorumlu  olan  sosyal  hizmet  kuruluşları  kamu oyununda  baskısı  ve  ilgisiyle  bilimsel  tedbirler  almaya  zorlanmalıdır.
            11-Çocuk  istismarı  bir  suç  ise,  polisin  duruma  ne  zaman  müdahale  edebileceği  belirlenmelidir.  Bu  konuda  tüm  teşkilat  yaygın  eğitimden  geçirilmelidir.
            12-Kentteki  SHÇEK  yapılanması  yeniden  gözden  geçirilmelidir.  Kurumdaki  nitelikli  eleman  sayısı  artırılmalıdır.
            13-İstismara  uğraya  çocuklar  için  ÇOCUK  KORUMA  PROGRAMLARI  geliştirilmelidir.
            14-Daha  geçen  hafta, örneğin  Tıbbi  organize  sanayi  kurulmasına  gösterilen  kamu  yönetimsel  duyarlılığın,  bir  kaç  misli  çocuklarımıza  gösterilerek, gerek Dakar  deklerasyonu  ile  yerel  yönetimler,  gerekse  Çocuk  Hakları  sözleşmesi  ile  genel  yönetimler Çocuk  İstismar  ve  ihmalinin  önlenmesi  için  öncelikle  Samsun’da  durum  tespiti  yapmalı  ve  ihtiyaçları, sorunları  belirlemelidirler.
            15-Samsun’da  çocuk  sağlığı  hizmetlerinin  örgütlenmesinde  kamusal  yetersizlik giderilmelidir.  Yıllık  5000’den  fazla  çocuğa  acil  hizmet  veren  Çarşamba, Bafra, Vezirköprü  Devlet  hastanelerine  Çocuk  acil  Servisleri  açılmalıdır.  Samsun’da  çocuklara  yönelik  acil  psikiyatrik  destek  birimleri  yoktur.
            Kentte  her  gün  yükselen  şiddete  karşı,  ısrarla  2006  yılından  beri  bilimsel  yaklaşım  sergilenmemesi,  şiddetin  en  çok  etkilediği  çocuklarımızın da  geleceğini  tehdit  etmektedir.

UZM.DR.CEM  ŞAHAN