GELECEK ATÖLYESİ
2007-2011 SAMSUN AİLE HEKİMLİĞİ
DR.CEM ŞAHAN
1 Mart 2011 tarihi, Samsun’da sağlıkta sosyalizasyon sistemi yerine birinci basamak sağlık hizmetlerinde Aile Hekimliği sistemine geçişin 4. Yıl dönümüydü.
4 yılda hekim ve sağlık çalışanlarının özverisi ile 1. Basamak sağlık Hizmetleri devam etti. Hekim arkadaşlarımız, yüksek yoğunlukta risk ve şiddete maruz kaldılar. Kamu yönetimsel baskıları her an hissettiler.
Bugün Havza’nın köy sağlık ocaklarına gidin. Hekim haricinde bir tane sağlık personeli bulamazsınız.
Sağlık memuru yok.
Hemşire yok.
Ebe yok.
Hizmetli yok.
Tüm Görevler hekimlerimize devredilmiş.
Sağlık ekip işiydi cümlesi kaldırılmış.
Gidin ve görün.
Kırsal kesimdeki halk her gün görüyor. Zaten.
4.yılı halk sağlığı adına ve hekimler adına değerlendiren bir rapor, çalışma yapılmadı.
Kent üniversitesi, süreci artı, eksileri ile değerlendirmedi.
Sağlık erki, bir açıklama yapmadı.
Kent hekim örgütü bir söylemde bulunmadı.
Sağlık sendikaları, bilimsel bir 4. Yıl raporu hazırlamadı.
Samsun Aile hekimleri Derneğinin (SAHED) Basın açıklamasına Haberexen’de rastladım:
‘’Eylemciler, Sağlık Bakanlığı'nın çıkardığı yeni yönetmeliklerin getirdiği problemlerin kendilerini karamsarlığa sevk ettiğini dile getirdi. Hekimler, seslerini duyurana kadar siyah önlüklerle muayene yapacaklarını kaydetti’’
Haber böyle başlıyordu.
Sayın SAHED Başkanının açıklamaları önemlidir:
‘’Hevesle başladıkları aile hekimliği uygulamasının zaman içinde kendilerini hayal kırıklığına uğrattığını, 4 yıllık süre içinde vatandaşlara daha iyi hizmet verebilmek ve uygulamaya adapte olabilmek için ellerinden gelen bütün gayreti sarf ettiklerini, uygulamanın gelişmesi, yaşanan sorunların çözümü ve ulaşılmak istenen hedefler doğrultusunda daha iyi gelişme beklerken, yayınlanan yeni yönetmeliklerle hayal kırıklığına uğradıklarını belirttmiş.
Sayın Dr. Şevki Gülay şöyle devam etmiş:
‘’Saha şartlarını en yakından yaşadığımız, vatandaşlarımızın sağlık durumunu, beklentilerini iyi bildiğimiz, sağlık hizmetinin ekip anlayışı ile yürütüleceğine inandığımız, aile hekimliğini benimseyip sahiplendiğimiz halde bize bakışın olumsuz olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Hekim olarak bizler, vatandaşlarımızın ve idarecilerimizin beklentileri, yasal düzenlemelerle getirilen ağır iş yükü, hukuki sorumluluklar, fiziki şartlar, mali yükümlülükler arasında ezilir konumdayız. Zamanımız ve kapasitemiz bütün bu sorumlulukları layıkı ile yerine getirmeye yeterli değildir. Şu anda içinde bulunduğumuz şartlar bunu imkansız kılmaktadır. Biz uygulanabilir ve verimli bir sistem istiyoruz’’
16 hekimin siyah önlük giydiği eylemde sayın başkan şöyle devam etmiş:Bu önlükler duygularımızın ifadesidir. Aile hekimlerinin , hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının yaşadığı olumsuzluklara kamuoyunun dikkatini çekmek içindir. Henüz erken safhada iken doğru adımların bir an önce atılması ve özlenen birinci basamak sağlık sisteminin oluşturulabilmesi içindir. Umarız siyahlara rağmen iyi niyetimiz, hekimin inanmadığı, kabullenmediği, memnun olmadığı, uygulayamadığı bir sağlık sisteminden hiç kimsenin memnun kalmayacağı ve verim alınamayacağı anlaşılır.
4. yılında sağlıkta dönüşümün 1. Basamakta yaşanları ne güzel anlatıyordu sayın başkan…
hekimin inanmadığı, kabullenmediği, memnun olmadığı, uygulayamadığı bir sağlık sisteminden
…….
Ülkemizdeki sağlık sistemi tartışmalarında ortaklaşılan noktalardan biri, 1961 yılı sonrası “sosyalizasyon modeli” olarak da adlandırılan sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesinin Türkiye için bir dönüm noktası olduğudur. Basamaklandırılmış sağlık sistemi, bölge ve nüfus tabanlı hizmet, koruyucu, iyileştirici, esenlendirici sağlık hizmetlerinin birlikte verildiği tümelci yaklaşımla sunulan hizmet, geniş sağlık ekibi ile verilen hizmet, basamaklar arası geri bildirimi de içeren sevk sistemi, ücretsiz hizmet gibi ilkeleriyle çağdaş sağlık hizmeti anlayışının iyi bir örneği olarak nitelendirilebilecek bu model ülkemizin içselleştirdiği ve benimsediği bir yapı kurmuş ve ülkeyi “sağlık ocaklarıyla” donatmıştır. Modelin ülke geneline yaygınlaştırılması süreci; modele gereğince sahip çıkılmaması, sağlık örgütlenme ve uygulamalarına yapılan politik müdahaleler, altyapı yetersizliği, fiziksel olanaksızlıklar, finansal destek yokluğu, kötü yönetim vb bir çok faktör nedeniyle aksamıştır. 1983 yılında o zamana kadar nüfusun ancak %53’nün yaşadığı bölgelerde tamamlanabilmişken, geriye kalan bölgelerde hiçbir altyapısal hazırlık gerçekleştirilmeden sosyalleştirme uygulanmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin neoliberal rüzgarlara kapılmaya başladığı yıllara birinci basamak sağlık hizmetleri eksik-gedik, ağır-aksak girmiştir. Donanım, altyapı ve yönetim başlangıçta öngörülen düzeyde olmamış olsa da kuşaklar sağlık ocaklarıyla büyümüştür. Modelin istendiğinde uygulanabileceği ve toplumun sağlığını önemli düzeyde iyileştirebileceği farklı bölgelerde hizmet sunan Eğitim Araştırma Bölgeleri’nde de gösterilmiştir. Bugün Sağlıkta Dönüşüm Programı ile veda etmekte olduğumuz sağlık ocaklarında sağlık hizmeti veren bütün sağlık emekçilerine bu ülkeye verdikleri emekler için ne denli teşekkür etsek azdır.
Türkiye’nin ihtiyacı olan sağlık sistemi “piyasalaşma yönelimli” değil, “eşitlikçi ve kamucu sosyalleştirme” ilkelerini esas alan çağdaş sağlık sistemidir. Bu eşitlikçi ve kamucu sistemin oluşturulması elbette ki eşitlikçi ve kamucu bir toplumsal yapı için çabalamayı gerektirir..