SAMSUN VALİSİNE AÇIK MEKTUP
DR.CEM ŞAHAN
Bugün 31 Aralık 2011
Yılın son günü.
Geçen gün Disk-Dev Sağlık İş sendikasına üye oldukları için işten atılan işçilerin Valilik önünde eylemleri sonunda, Sayın Samsun Valiliği’nin açıklamalarını gazeteden okudum.
‘’Gazi Devlet Hastanesi’nde taşeron firmada çalışan işçilerimiz bunlar. Süreç içersinde taşeron firma ile işçiler ve hastane yönetimi arasında ortaya çıkan bir durumdur. Konuyu çözmek için ben vali yardımcısı arkadaşlarımı görevlendirdim. Vali yardımcısı arkadaşlarımın çalışması sonucu maalesef orta yol bulunamadı ve konu çözülemedi. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Haksızlığa uğradığını düşünen bütün vatandaşlarımız yargıya başvurmak suretiyle haklarını arayabilirler. Bu arkadaşlarımız da kendilerine haksızlık yapıldığını düşünüyorlarsa ilgili mercilere başvurarak haklarını arayabilirler. Bu tür eylemlerle sonuç alma noktası onları oldukça yorucu bir yola sokar. Benim onlara tavsiyem, eğer haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlarsa yargıya başvursunlar. Biz olayın başlangıcında bir çözüm üretebilmek ve sıkıntıya düşmemeleri konusunda gayreti içersinde olduk. Ancak idari anlamda çözüm noktasına kavuşulamadı. Eğer idari anlamda çözüme kavuşturulamıyorsa bu anlamdaki çözümleri de yargıdır.’’
Bu ülkede/kentte 17 yıldır onuru ile hekimlik yapmaya çalışan bir hekim, insan soyunun devamı algısını kavramaya çalışan bir baba, haksızlıklara karşı önce insan duyarlılığı olan bir insan olarak bu mektubu yazıyorum.
Görüyorsunuz.
Biliyorsunuz..
Daha önce Sendika Başkanının ve Samsun temsilcisinin anlatılarını sanırım hatırlıyorsunuz..
2 yıldır haklarını almak için, uğradıkları haksızlıkları ve mobbingi içeren resmi yazılarını, soruşturma veya inceleme taleplerini de izlemişinizdir diye tahmin ediyorum.
Samsun Gazi Devlet Hastanesi’nde Dev Sağlık-İş sendikasında örgütlendiği için işte atılan iki işçi, “İşyerimiz hastanedir, terk etmiyoruz, işimizi geri istiyoruz” diyerek 340 gündür hastane bahçesinde çadır kurarak yürüttüğü direnişten bahsediyorum.
Valilik binasına, Sağlık Müdürlüğü’ne yapılan yürüyüşlerden…
Hatırlarsınız onları..
Son 340 gündür, bu ekmek mücadelesi veren bu işçilerin yaptıklarını izlediniz mi?
Sahte imzalar, tutanaklar ile atılan ve sahte imzaları basınla paylaşan bu sendikalı işçilerin iddiaları için mesela bir soruşturma başlatıldı mı?
Hayır bu imzalar sahte değil diyebilir misiniz?
Neden bu konuda sürekli sizle görüşmek isteyen DİSK, KESK,TTB genel başkanlarına randevu verilmez.
Evet Türkiye hukuk devletidir.
Bakın bu kentte 2006-2010 yılları arasında kent hekim örgütünde başkanlık yaptım.
Sağlığın insan hakkı olduğuna, onurlu ve örgütlü çalışmanın her insanın hakkı olduğuna, hekim haklarından önce, halkın sağlık hakkını önceleyen bir süreci yaşamaya/yaşatmaya çalıştım..
2007 sonlarında Sağlığın bir ekip işi olduğu ve bu ekibin en zayıf halkasının taşeron sağlık çalışanları gerçeğini yaşayarak gördüm.
Başkanlığımda, ‘’Samsun Tabip Odası Samsun Taşeron Raporu 2008’’ hazırlandı. Sanırım bu raporu ve sağlıkta kamu hastanelerinde taşeron sorunlarını içeren onlarca yazıyı arşivlerinizde bulabilirsiniz.
Sağlık Müdürlüğü ve Çalışma Bölge Müdürlüğü tarafından yok sayılan, geçiştirilen, soruşturmaya gerek yoktur denilen onlarca dilekçeyi de yeniden inceleyebilirisiniz diye umut ediyorum.
Ben bir insan olarak gördüm.
Samsun’da taşeron Sağlık Çalışanları yaygın mobbing uygulanıyordu.
2008 yılında o zaman 3900 olan taşeron sağlık çalışanları, bazı kamu hastanelerinde hiç izin kullanmamıştı.
Gebe çalışanlar, kanuni izin haklarını kullanamıyorlardı.
O zaman hazırladığımız rapor TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna ulaşınca, hızla bu işçilere, bizim çocuklarımıza geçmiş yıllara ait kullanılmış gibi gösterilen izin kağıtları imzalatıldı..
Tüm yaşananları bir insan olarak objektif olarak gözlemliyorum insan olarak..
Gerçeklerin hiç bir zaman üstü örtülemez.
2 çocuk babası işten atılan bir işci, niçin kendisini hastane çatısından atmak ister?
Ya da sizin sayın Bakanla ziyaret ettiğiniz okulun kapısına zincirle bağlar?
Herkes için daha iyi çalışma koşullarının yaratılması, eksiksiz ve engelsiz sendikal hakların sağlanması, iş hayatında ayrımcılığa son verilmesi, taşeron köleliğinin ortadan kaldırılması, herkesin insan onuruna yaraşır bir işe ve yaşanabilir ücrete sahip olması, işyerinde ve toplumda barışın sağlanması politika yapanların tercihidir.
Bunu çok iyi biliyorum..
Bu konuda bir vatandaş olarak yapabileceklerimizden daha ileriye geçmez sizinde yapabilecekleriniz..
Ama bir kentte, bir kamu hastanesinde sadece sendikaya üye oldukları, izin haklarını istedikleri ve keyfi çalıştırmaya dur dedikleri için, işten atılan emekçiler varsa, bu haksızlığa karşı 340 gündür insana ait bir şeyler söylemeye çalışıyorlarsa, bu süreci sorgulamak kamusal erkin sorumluluğundadır diye düşünüyorum.
Bu konuda bizleri ve kamuyu bilgilendirmekte..
Atılma süreci öncesi-sonrası yaşanan , kamusal tehditleri , yoğun kamusal baskıyı da araştırmak kamusal bir görevdir diye umut ediyorum..
Bakın bu işçi arkadaşlarımızı tanıyorum.
Gece nöbetlerinde, yaşamla ölüm arasında o ince çizgiyi hissettiğimiz anlarda yanımızda onlar var..
Bir yaşam kurtarmanın tarifsiz duygusundan onlara düşen ufak gülücükler var hala yüzlerinde….
Şimdi kaygılıyım.
Bu umut dolu insanların intihar çığlıklarını duydukça..
Şimdi kaygılıyım.
Bu umut dolu insanlar… diye…
Nerde yanlış yapılıyor? diye başlayalım işe..
Arşivlere bakalım samimiyetle..
Ne demişiz o zamanlarda?
1.Kamu hastanelerinde taşeron firmalar ile taşeron işçiler arasında yapılan sözleşmelerin büyük çoğunluğu Türkiye"nin de imza koyduğu İLO sözleşmelerine ve insan haklarına aykırıdır. Bazı kamu hastanelerinde taşeron firmalar bu sözleşmeleri dahi yapmamaktadır. Tüm taşeron çalışma sözleşmelerinin bu yönden gözden geçirilmesini talep edilmelidir.
2.Taşeron firma işçilerinin çalışma süreleri yüzde 10–40 oranında daha uzundur. Bu insan haklarına aykırıdır.
3. Hiçbir taşeron firma mesai ücreti ödenmemektedir.
4. Yeni istihdam paketi ile 29 yaşının üzerindeki personelin tercih edilmediği gözlenmiştir.
5.Taşeron firma işçilerinin ücretlendirilmesi çok düşüktür. Yasal düzenlemelere aykırı koşullarda işçiler istihdam edilerek iş gücü maliyetleri düşürülmektedir. Taşeron firma işçilerinin maaşları çoğunlukla zamanında ödenmemektedir.
6.Hastanelerde çalışan bu işçiler her türlü sağlık risklerine açıktır. İş yeri hekimleri bulunmamakta, sağlık bilgileri olmadığından sık sık hastalık riskini taşımaktadırlar.
7.İşe giriş muayeneleri İŞ KANUNA göre yapılmamaktadır.
8.Bu işçilere yaygın baskı ve mobbing uygulanmaktadır.
9.Kamu Kuruluşlarında Hizmet alım ihaleleri kapsamında çalıştırılan alt işveren işçiler ile ilgili sorunlar, kamu hastanelerinde işin devamlılığı üstüne önemli bir tehdit oluşturmaktadır. 4857 sayılı kanunun öngördüğü gerçek anlamda alt işveren bağımsız ve ayrı bir işverendir. Alt işverenin asıl işverene karşı sorumluluğu, ihale ile aldığı işi kendi işçileri ile yapmaktan ibarettir.
Bu gün de bir aşağı-iki yukarı aynı şeyler yaşanıyor kamusal alanda…
Saatlerce, günlerce anlatabilirim bunların örneklerini..
Ama,
Şimdi kaygılıyım.
Bu umut dolu insanların intihar çığlıklarını duydukça..
Bir gece vakti yazıyorum bunları..
Kızım sıcacık yatağında uyuyor.
Soğukta sahte imzalar ile sendikalı oldukları için kapı dışına konulan insanları düşünüyorum
Onları ve Cemalettin’in 2 çocuğunu düşünüyorum.
Sessizlik ürpertiyor beni..
İntihar çığlıkları yükseliyor kentten…