JOHN Q
DR.CEM ŞAHAN
Sağlık sisteminin finansmanının, genel sağlık sigortası üzerinden sağlanmasının, nelere yol açtığını/açacağını hep birlikte izliyoruz/izleyeceğiz.
Halkın yoksulluk ile savaştığı bir süreçte, 9.4 milyon yeşil kartlının bu yıl sonuna kadar gelir testi yaptırarak, aylık kişi başı geliri 295 TL den fazla ise genel sağlık sigortası primi ödemeye başlayacağı, 4 kişilik aile için en az 140 TL aylık sağlık sigortası ödeyeceği gerçeğini görmemek mümkün değildir.
Sigorta planlayıcılarının 9.4 milyon ücretsiz sağlık hizmeti alan yeşil kartlı ‘’Yoksul’’ halkın, sadece en fazla 2.7 milyonunun bu yılın sonuna kadar ‘’Ücretsiz Sağlık Hizmetinden’’ yaralanabileceğini hesapladıklarını bilerek, yeşil kart sürecini YEŞİL KARTTA DEVRİM diye vermenin vicdanı sorumluluğunu hissetmemeleri mümkün müdür?
Genel sağlık sigortası propagandası hükümet tarafından “herkes sigortalı olacak, toplumda sigortasız kimse kalmayacak” şeklinde yapıldı. Oysa gerçekler böyle değildi. Genel sağlık sigortası ile görünürde herkes sigortalı olacak. Fakat nasıl bir sigorta? Bu sorunun aslında en kısa cevabı, özel sigortacılık mantığı ile yapılan sigortalar gibi olacak.
Vergiler..
Katılım payları…
Muayane ücreti…
Reçete parası..
İlaç yüzdesi..
Telefonla randevu parası..
Tıbbi malzeme katılım payı..
Hiç birisi yeterli olamayacak/olmuyor.
Sosyal Sigorta ve Genel Sağlık Sigortası kanununun yasalaşmaması için emek örgütlerinin verdiği mücadeleyi anımsayalım. Neler söyleniyordu o zamanlar:
* Sağlık hizmetlerinin finansman ve sunumunun birbirinden ayrılması; sağlık harcamalarının GSS ile finanse edilmesi.
*GSS kapsamındaki yurttaşlara verilecek sağlık hizmetlerinin "temel teminat paketi" ile sınırlanması.
*SSK sağlık kurumlarının Sağlık Bakanlığı'na devredilerek tasfiyesi; Sağlık Bakanlığı'nın hizmet sunumundan çekilmesi.
*Birinci basamak sağlık hizmetlerinin temeli olan sağlık ocaklarının ortadan kaldırılarak "Aile Hekimliği"ne geçilmesi.
*Kamu hastanelerinin "Sağlık İşletmeleri"ne dönüştürülmesi; hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının iş güvencesinin kaldırılarak sözleşmeli statüde çalıştırılması.
*Devletin hızla çekildiği sağlık alanında oluşan "piyasa"nın kamudan yapılan kaynak transferleriyle beslenen özel sağlık sektörü tarafından doldurulması.
* Parası olanın parası kadar sağlık hizmeti alabilmesi.
…………
Hepsi IMF ve Dünya bankası önerileri ile tek tek gerçekleşiyor.
Kamu hastanelerinin önünden yeşil kartları onaylanmadığı için dönen hastalar her geçen gün artıyor. Reçete yazma diyen, az ilaç yaz diyen….
……………..
John Q, o özendiğimiz, erklerin rüyalarında gördüğü Cleveand’ların, 50 milyon vatandaşının hiç bir sağlık güvencesi olmayan Amerikan sağlık sisteminin önemli eleştirini içeren bir film..
John Q, öykü her ne kadar ABD’de geçse de aslında küresel çapta kapitalist sistemin öngördüğü sağlık politikalarının insan hayatını nasıl hiçe saydığını, kariyer uğruna yabancılaşmanın ne denli acımasız bir düzeye geldiğini çarpıcı bir dille yansıtıyor.
John Q, fabrikada çalışan bir işçidir. Karısı Denise ve oğlu Michael ile ipoteklerin boyunduruğu altında kıt kanaat geçinmektedirler. Oğul Michael’ın önemli bir kalp rahatsızlığı olduğu ortaya çıkar. Çok acil kalp nakli yapılması gerekmektedir. Ancak John Q.'nun maddi koşulları bu nakli karşılamaya elverişli değildir, üstelik sağlık sigortası da bu ameliyatı kapsamamaktadır.
Genel sağlık sigortasını tam olarak ödeyen John Q’nun, oğlunun ameliyatına genele sağlık sigortası da yetmez.
John Q’ların ve çocuklarının ülkesine/ sistemine dönüştürülen bir sağlık sistemi süreci yazısını Ece Temelkuran ile bitirelim:
‘’Ve sonra, en sonunda, ölü bebeklerinin hesabını sormayan insanlar, yardım kömürünü, ekmeğini alıp, şükredip şükredip, şükürlerin sonuna gelince iki çiftetelli arasına acısını malzeme yapmak üzere televizyona çıkarılıyor. Sonra reklamlar giriyor. Birileri hep para kazanıyor, diğer birilerinin ise hep bebekleri ölüyor’’