5 Kasım 2013 Salı



            ELLER  CEBE  VEYA  SAĞLIKTA  EŞİTLİK  ÜZERİNE

            DR.CEM  ŞAHAN

            ‘’Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) reform dediğinin “son 20 yıldır çökertilen kamu sağlık hizmetlerinin piyasa mekanizmasına tabi tutulması, kamu sağlık hizmetlerinin çerçevesini oluşturan mevzuatın değiştirilerek yasal engellerin kaldırılması, vergi yoluyla sağlık finansmanı sağlamadan bütünüyle vazgeçilerek sigorta temelli finansmana geçilmesi, yetersiz kamu finansmanından kaynaklanan açığı cepten ödemelerle kapatma yoluna gidilmesi, sağlık örgütlenmesinin kamunun özelden hizmet satın alma temeline oturtulması, buradan hareketle sağlık alanındaki yabancı yatırımların önünün açılması vb” den başka bir anlama gelmediğini söylemek, çok da haksızlık olmaz!’’

            Rahmetli  Ata  Soyer  abinin  sözleri  dün  gibi  aklımda…

            Dün  Samsun  Analize  bakarken  gördüm  haberi.

            Sanırım  Sayın  Editörün  derlediği  bir  haberdi

            Bu önemli  haberlerin  vatandaşa,  meslek  odaları  ve  sendikalar  tarafından  açıklamalarla  ulaştırılması  gerekir.

            Ama  son 3  yılda  kent  hekim örgütünün  AKP  sağlık  politikalarına  karşı  söylediği  bir  cümle,  halk  sağlığı  adına  aldığı  bir  karar, kent  adına  kurduğu  bir  cümle  yok..

            Neyse  Samsun Analiz’den  devam  edelim.

            ‘’Sağlıkta  Vatandaşa  bir  kötü  haber  daha’’

            Editör’ün attığı  başlık bu..

            Haber  Devam  ediyor:

            ‘’Özel sağlık kuruluşlarında ilave ücretin oranını yüzde 200’e kadar artıran hükümet, şimdi de özel hastanelerden hizmet alan kanser ve diyaliz hastalarına ilave ücret getirmeye hazırlanıyor.

            Milliyet gazetesinden Mithat Yurdakul’un haberine göre, özel hastanelerin ısrarla istediği düzenlemenin yasalaşması halinde diyaliz hizmetinden 4 bin liraya kadar, kanser hastalarından aylık 20 bin liraya kadar ilave ücret alınabilecek.

            Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, özel hastanelerin aldığı fark ücretlerinin yetersiz olduğunu belirterek, “Biz de mevcut fiyatların yeterli olmadığı görüşündeyiz. Ama yalnız diyaliz konusunda değil, diğer alanlar için de geçerlidir. Son zamanlarda özel sağlık kuruluşlarının yüzde 200 yani 2 katına kadar fark alma imkânını getirdik ortadaki yatırım farklılığından dolayı. Diyaliz ve benzeri kanser, yanık gibi birçok branşlarda fark alma imkânı olmadığı için bu talep, haklı bir taleptir. Biz, artışla ilgili yine bilim kurullarımızın çalışması çerçevesinde uzlaşıya hazırız” demişti.

            Diyalizin yüzde 80’i özel

            Edinilen bilgiye göre, sağlık hizmet bedellerinin sadece Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) Sağlık Uygulama Tebliği’ndeki fiyatları artırarak karşılanamayacağını hesaplayan hükümet, ilave ücretlerle özel hastanelerin talebini karşılamaya çalışacak. Önümüzdeki süreçte şimdiye dek ilave ücret alınmayan diyaliz, kanser tedavisi sağlık hizmetlerinden de ilave ücret alınabilecek. Diyaliz hizmetinin yaklaşık yüzde 80’i özel diyaliz merkezlerinde veriliyor.

            Yaklaşık 5 yıldır SGK ödemelerinde artış yapılmayan diyaliz hizmetlerinde özel hastanelerin talepleri böylelikle karşılanmış olacak. Her bir diyaliz seansı için SGK, 159.60 TL’lik paket ödeme yapıyor. Diyaliz hastası haftada 3, ayda ise ortalama 12 seans diyalize giriyor. Bir diyaliz hastası için SGK diyaliz merkezlerine ortalama bir ayda 12 x 159.60 = bin 915.20 TL ödeme yapıyor.

            İlave ücretlerin yüzde 200 çıkarılmasının ardından bir diyaliz hastasının bir ayda cebinden ödeyeceği ilave ücret tutarı bin 915.20 TL x 2 = 3 bin 930.40 TL’ye ulaşabilecek.

            Kanserde ‘ilave’ 20 bin TL olabilir.

            Radyasyon onkolojisinde süreli tedavilerin günü, radyoterapi tasarımı, planlanması, doz hesapları ve uygulanması ayrı ayrı ücretlendiriliyor. Kanser tedavisinde radyoterapi ve kemoterapi ücreti; kanserin türüne, evresine ve tedavi sürecine göre değişmekle birlikte aylık tedavi ücreti yaklaşık 3 bin TL ila 10 bin TL’yi buluyor. Böylece, özel hastanelerin kanser hastalarından alacağı ilave ücretin tavanı 20 bin liraya kadar çıkabilecek. Yapılacak düzenlemenin önümüzdeki dönemde yaygınlaşacak “tamamlayıcı sigorta” düzenlemesine de altyapıyı oluşturması planlanıyor.

            …………….

            Eski  Sağlık  Bakanımızın  kulakları çınlasın.

            Ücretsiz  Sağlık  Hizmeti  diye  diye  gelinen  nokta  budur..

            Eşitlikçi  ve  sadece  vergilerden karşılanan  kamucu  sağlık  hizmetini  savunmazsanız,  sağlıkta  özelleştirmenin  geleceği  nokta  budur..

            Sağlık eşitliği, sağlıklı olma olanağı açısından eşitliktir.

            Sağlık hizmetinde eşitlik ise daha net ve hedefe yönelik bir tanıma sahiptir; eşit gereksinimler için eşit erişim olanaklarına sahip olmayı ifade eder. Aslında sağlık hizmetlerinde eşitliği eşitsizlik üzerinden de tanımlamak mümkündür ki burada Hart’ın (1971) “sağlık hizmetinin ve sağlıkla ilgili diğer kaynakların erişilebilirliği toplumun gereksinimi ile ters orantılıdır” şeklinde ifade ettiği “Tersine Hizmet Yasası” önemli bir yol göstericidir.

            ……………..

            Bu  açıdan  seçim  kritik  bir  önem  taşıyor.

            Ya  neoliberal  politikalara  devam  diyeceğiz,

            Ya da,

            Dur………

 

             

2 Kasım 2013 Cumartesi



            KAMUSAL  İNKAR

            DR.CEM  ŞAHAN

            ‘’İlkadım ve Canik ilçelerini birbirinden ayıran ve Karadeniz'e dökülen Mert Irmağı'nda balık ölümleri yaşanıyor. Güzeldere Mahallesi'nden ve Karadeniz'e kadar yaklaşık 6 kilometre boyunca balık ölümleri görüldü. Güzeldere Mahallesi Muhtarı Seyfettin Algül, her yıl ağustos ayında ırmakta balık ölümlerinin yaşandığını söyledi. Bazı köylerin kanalizasyonlarının arıtılmadan ırmağa aktarıldığını belirten Algül, "Irmağın her yıl bu aylarda kirlenmesine anlam veremedik. Bazen ırmak bulanık akıyor ve arkasından da balık ölümleri başlıyor. Mahallemizden başlayan balık ölümleri 6 kilometre boyunca devam ediyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü yetkililerinin bir an önce ırmakta bilimsel araştırma yapmasını istiyoruz" diye konuştu. Vatandaşların ölü balıkları ırmaktan topladığını bildiren Algül, ölü balıkların yenmemesi gerektiğini söyledi.’’’

            Geçen ay aynen  yukarıdaki  satırlardaki  gibi  verdi  haberi  ulusal  ve  yerel  medya ..

            Sonra  bir  iki  yetkili, açıklama  yaptı.  Araştırıyoruz  diye..

            Zaman her şeyin  ilacıydı  çünkü.

            Zaten  ne  ihmali  olabilirdi ki  kamunun..

            Denetim, hele sermayenin  denetimi  onlara mı  düşmüştü.

            Sonra  Samsun  Haber  Gazetesinin  başyazarı  yazdı köşesinde:

            ‘’ balık ölümleri/ açıkça görüldüğü halde;/ devletin iki kurumunun/ iki farklı raporu karşısında,ben de şaşırdım kaldım...

            Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü raporunda, 'Balık ölümleri görülmedi' deniliyor...Devletin bir başka kurumu,Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü de raporunda;balık ölümlerinden söz edilerek,buna atıkların sebebiyet verdiği belirtiliyor...’’

            …………..

            Bu  şehrin  sorunu tam da  budur.

            Kamusal  inkar..

            Kamusal  inkar,  sadece bu  kentin  sorunu  değildir  aslında.  Tüm  değerlerini  piyasaya  açan,  kamuyu  özel  sermaye  birikimi  için  basamak  gören tüm  yönetim  biçimlerinin  sorunudur  kamusal  inkar.

            Medya  ve  sivil  toplum örgütlerinin  kamusal  alandaki  bir  aksaklığı  bildirdiğinde  önce  onları  yok  say,

            Bu  yerel  veya  ulusal  medyaya  aksederse, ki  bu  zordur  artık, araştırıyoruz, araştıracağız  politikaları  ile  süreci  geçiştir, oyala,

            Kamu  vicdanını  çok  zedeleyen bir  olaysa,  soruşturma  açtık, sorumlulara  bulacağız  de, olay  unutulunca  onları  koru, hatta  makam  yükselt,

            Kamusal  vicdan  hakkını  hukukta  ararsa,

            Önce  idare  kurullarından ve/veya  kamu yönetimsel  erkinden  yargılanma  izni  çıkartma,

            Medyasal  bir  gösteri  ile  olayı  kapat.

            Evet  tam da  budur  yaşananlar.

            ……………..

            Konumuz  tabii ki  balık  ölümleri  değil. (o da  olabilirdi). Şehrin  en  a/politik  baş yazarını  bile  şaşırtan, hatta  şaşırtıp  kalan, bunu  incelikle  anlatma  gereği  duyan  bir  sorundur  ‘’KAMUSAL  İNKAR’’..

            Son  5  yılda  bu  kentte  yaşanan  kamusal  denetimsizliklerin, baskıların, her  türlü  hak  kayıplarının  hiç  birisi  Cumhuriyet  Tarihinde  yaşanmamıştır.

            İnsanın  içini  büzen, acıtan, taraflı  tarafsız  herkesin  vicdanını  zorlayan  bu  süreçlerin ,  insanlarımızın  adalet  ve  eşitlik duygularını  yok  ettiğini  belki  anlayacaksınız  ama, umarım  gecikmiş olmazsınız!

            GELECEK  ATÖLYESİ

            SAYIŞTAY  RAPORU

            DR.CEM  ŞAHAN

            Biliyorsunuz. 

            Şehir  Hastaneleri   efsanelerini  sık  sık  bu  satırlarda  okuyorsunuz.

            Kamusal  alanın  özel  sermaye  birikiminde  ara  basamak  olan  Kamu  Hastaneleri Kurumu  ve  Kamu  hastaneleri  Birliği 1. yılını  1  Kasım’da  doldurdu.  Sayıştay  bu  kurum  ile  ilgili  bir  rapor  hazırladı.  Türk  Tabipleri  Birliği  bu  raporu  değerlendirdi:

            Sayıştay’ın başlıca görevleri arasında kamu idarelerinin gelir, gider ve malları ile bunlara ilişkin hesap ve işlemlerin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygunluğunu saptamak ve mali rapor ve tabloların doğru ve güvenilir olduğuna ilişkin makul güvence elde etmek için denetim yapmak ve rapor hazırlamak vardır.

            Sağlık Bakanlığı ve bağlı kurumların 2012 yılı bütçeye ilişkin mali tablolar ile bilgi ve belgeler Sayıştay’a iletilmemiştir ve bu nedenle Sayıştay  Sağlık Bakanlığı ve bağlı kurumların gelir, gider ve malları ile bunlara ilişkin hesap ve işlemlerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygunluğu, mali rapor ve tablolarının güvenilirliğine ve doğruluğuna ilişkin görüş bildirememiştir.

            Oysa denetlenen kamu kurumunun yönetimi,

            *Hazırlanmış olan mali rapor ve tabloların doğru ve güvenilir bilgi içerecek şekilde zamanında Sayıştay’a sunulmasından,

            *Bir bütün olarak sunulan bu mali tabloların tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir olarak yansıtmasından ve ister hata isterse yolsuzluktan kaynaklansın bu mali rapor ve tabloların önemli hata veya yanlış beyanlar içermemesinden,

            *Kamu idaresinin gelir, gider ve malları ile bunlara ilişkin hesap ve işlemlerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygunluğundan,

            *Mali tabloların dayanağını oluşturan bilgi ve belgelerin denetime hazır hale getirilmesinden ve sunulmasından sorumludur.

            Sayıştay tarafından denetlenen kamu idaresi, denetim için gerekli olan mali tablolar ile bilgi ve belgeleri zamanında Sayıştay’a sağlamaktan kaçınması bu kurumların mali rapor ve tabloları,gelir ve gider ile bunlara ilişkin hesap ve işlemleri, kanunlara ve hukuki düzenlemelere uymadığı,doğru ve güvenilir bilgi içermediğine ve sonuç olarak da yolsuzluk yapılmış olabileceğine işaret eder.

            TÜRKİYE KAMU HASTANELERİ KURUMU DÖNER SERMAYE BÜTÇESİNDE NELER OLUYOR?

            Genel bütçeye ve genel idari esaslarına tabi olmayan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu döner sermaye bütçesi denetim raporunda tespit edilen usulsüzlüklerinden bazı örnekler.

            1- Kurumun bünyesinde faaliyet gösteren 983 adet döner sermaye işletmelerinin konsolide edilmiş mali tabloların tam ve doğru olmadığı, mali tabloların birbirini doğrulamadığı, hesap kayıtlarının gerçeği yansıtmadığı görülmüştür.

            2-Hastanelerin bir kısmında Sağlık turizmi ve turistin sağlığı hizmeti kapsamında elde edilen gelirlerin aykırı muhasebeleştirildiği görülmüştür.

            3- Kuruma bağlı sağlık tesislerinin Kamu Haznedarlığı Genel Tebliği ve Mali Mevzuat Hükümlerine aykırı olarak; bankalarda mevduat bulundurmak karşılığında faiz haricinde menfaat temin etmek suretiyle bütçe dışı bir takım kaynaklar kullanma yolunu tercih ettiği müşahede edilmiştir.

            4- Taşıt Kanuna aykırı araç kiralanması olduğu; banka kaynaklarından temsil-ağırlama niteliğinde harcama yapıldığı,

            5- Banka kaynakları ile normalde bütçeden ödenmesi mümkün olmayan para cezalarının ödendiği; Banka kaynakları ile yapılan alımlarda faturaların içeriğinin açık olmadığı; Banka kanalıyla hastane hizmetleri ile ilgisi olmayan harcama yapıldığı, görülmüştür.

            6- Kuruma bağlı sağlık tesislerindeki ticari alanlara ilişkin ihale işlemlerinin mevzuata uygun şekilde yürütülmediği, kira bedelleri ile elektrik, su ve ısınma giderlerine katılım paylarının tam ve zamanında tahsil edilmediği ve doğru muhasebeleştirilmediği görülmüştür.

            7- Kuruma bağlı hastanelerde çalışan personele döner sermaye gelirlerinden dağıtılan ek ödemelerin hesaplanmasında yanlış yapıldığı, personele yapılan ek ödemelerle ilgili olarak bazı sağlık tesislerinde yasal mevzuatın izin verdiği en üst sınırın üstünde, genelge hükümlerinin mevzuata aykırı şekilde uygulanması nedeniyle ödeme yapıldığı, görülmüştür.

            8- Bazı sağlık tesisleri tarafından Medikal Ulak’a (MEDULA) girişi yapılan malzemelerin alış fiyatları ve fatura edilmesi gereken tutarlar ile faturalandırdıkları tutarlar arasında önemli farklar olduğu ve sağlık tesisleri tarafından üretilen fatura tutarlarının Sağlık Uygulama Tebliği hükümlerine aykırı olarak fazla gösterildiği görülmüştür.

            9- Kuruma bağlı döner sermeye işletmelerinin 2012 Mali Yılı denetimi kapsamında farklı illerdeki hastanelerin personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım ihalelerinin incelenmesinde;

            a) İhale dokümanında öngörülen sürede işçi ücretlerinin ödenmemesine karşın ilgili şartname ve sözleşmede hüküm altına alınan gecikme cezalarının tahakkuk ettirilmediği;

            b) Personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım ihalelerinde kontrol teşkilatlarının kurulmadığı,

            c) İhale dokümanında ödenmesi öngörülen yemek, yol v.b nitelikteki ödemelerin hiç ödenmediği veya eksik ödendiği ve yaklaşık maliyetin hatalı hesaplandığı saptanmıştır.

            Kurumun 2012 yılı Bütçesine göre bütçe harcamaları 4.385.517.000,00 TL olması öngörülmüştür Döner sermaye 18.079.287.709,59 TL olan toplam brüt gelirlerin, tüm giderler toplamı 17.907.045.781,31 TL olarak gerçekleştiği görülmektedir.

            Sonuç olarak sağlığın piyasalaşmasında önemli bir aşama olan Sağlık Bakanlığında gerçekleşen yapısal dönüşümün bir dizi yolsuzluğa kapı açtığı görülmektedir. Bu durum kabul edilemez. Bu kurumlar bir an önce kamu adına denetim görevi yapan Sayıştay’a gerekli bilgi ve belgeleri iletmelidir.


            POLİTİK  REKLAMLAR

            DR.CEM  ŞAHAN

            Politikanın  tozundan  bu  kent  temel  vicdanını  bile  duyamayacak  hale  geldi/geliyor.

            Kimse  yaşanan  kaosu  sorgulamıyor.

            Adaylar/aday  adayları  bir  kahraman  edası  ile  poz  veriyor  reklamcı objektifine..

            Kimseler  sormuyor/sorgulamıyor  geçmişi/geleceği..

            Şimdi  Politika  zamanı..

            Şimdi  Reklamlar  zamanı..

            Milyonlarca  lira  harcanacak  büyük  adam  fotoğraflarına..

            Yine  parası  olan  konuşabilecek..

            Varlığı  olan  haber  olacak..

            Demokrasi  oyunu  oynanacak  yine..

            Halk  bir  dizi  kıvamında  izleyecek  olanları…

            Emeğe,

            Yoksulluğa,

            Yaşananlara  karşı tek  kelime  duymadan  geçecek  6  ay..

            Demokrasi  kazanacak.

            Halk  5  yıl  daha  unutulacak.

            Rant  kazanacak.

            Sermaye  kazanacak…

            …………….

            Bakın  bu  kentte  geçen  günlerde  19  yaşında  genç  kendini  yaktı..

            Samsun’un Vezirköprü ilçesinde meydana gelen olayda, psikolojik problemleri olduğu belirtilen Furkan B., Mehmet Paşa mahallesinde üzerine benzin döküp çakmakla kendini ateşe verdi. http://www.posta.com.tr/yasam/HaberDetay/19-yasindaki-genc-kendini-yakti.htm?ArticleID=202132
           

            19  yaşında  bir  genç..

            Neden  kendini  yakar?

            Temiz  yüzlü  bu  erkek  çocuğu  neden  kendini  öldürmek  ister?

            Kapitalleşen  bu  şehirde,

            Vicdanlar  üzerinden  nasıl  bir  sorgu  sarmalına  girmez  bu  süreç?

            ……………….

            Daha  üç gün önce,

            Samsun’da bir inşaatta asansör montajında çalışan 16 yaşındaki çocuk, 8. kattan asansör boşluğuna düşerek ağır yaralandı.

            16  yaşında,

            Eğitim  yaşında  bir  çocuk..

            ………….

            Reklamlar  devam  edecek..

            Rant  devam  edecek.

            Bu  kenttin  hafızında  tüm  kirler  akacak  reklam  panolarında..

            Demokrasi  kazanacak..

            Rant  kazanacak..

            SAMSUN’DAN  SAĞLIKTA DEVRİM HASTANELERİ VE  HALK  SAĞLIĞI, KENT , SENDİKACILIK  ÜZERİNE……

            DR.CEM  ŞAHAN*

            Kent toplumbilimcisi Robert Park’ın deyişiyle kent:

            ‘’İnsanın içinde yaşadığı dünyayı daha çok gönlüne göre yeniden yapmada en başarılı girişimidir. Ama eğer kent insanın yarattığı dünyaysa bundan böyle orada yaşamaya mahkûm olduğu dünyadır da. Böylece dolaylı yoldan ve görevinin doğasına dair hiçbir açık algısı olmadan kenti yaparak insan kendini yeniden yapmıştır.

            Ne tür bir kent istediğimiz sorusu ne tür toplumsal bağlar, doğa ile ilişki, yaşam biçimleri, teknolojiler ve güzel duyu değerleri arzuladığımız sorusundan ayrılamaz. Kent hakkı kent kaynaklarına ulaşma bireysel özgürlüğünden çok öte bir şeydir: Kenti değiştirerek kendimizi değiştirme hakkıdır. Ayrıca bireyselden çok ortak bir haktır çünkü bu dönüşüm kaçınılmaz olarak kentleşme süreçlerini yeniden şekillendirmek üzere ortaklaşa bir gücün kullanımına dayanır. Kentlerimizi ve kendimizi yapma ve yeniden yapma özgürlüğünün en değerli ama aynı zamanda en çok ilgisiz kalınmış insan haklarımızdan biri olduğunu ileri sürmek isterim.

            Başlangıçlarından beri kentler bir artı-ürünün coğrafî ve toplumsal yoğunlaşmaları sayesinde yükselmiştir. Bu nedenle kentleşme her zaman için sınıfsal bir görüngü olagelmiştir çünkü artıklar bir yer ve kişiden sağlanırken onların harcanmalarının denetimi tipik olarak birkaç elde toplanır. Bu genel durum elbette kapitalizmde de sürer; ancak kentleşme bir artı-ürünün harekete geçirilmesine dayalı olduğundan kapitalizmin gelişimi ile kentleşme arasında yakın bir bağlantı ortaya çıkar. Sermayedarlar artı-değer üretebilmek için artı-ürün üretmek zorundadır; bu üretilen değer de sonrasında daha çok artı-değer meydana getirmek için yeniden yatırıma dönüştürülmelidir. Sürekli yeniden yatırımın sonucu kapitalizmde kentleşmenin büyüme çizgisiyle paralel olarak artı-üretimin bileşik oranda genişlemesidir -sermaye birikimi tarihine eklemlenen lojistik eğriler (para, çıktı ve nüfus) bunun sonucudur.’’(1)

            Kentleşme  rantsalı, kentin  insanlarının  sağlık  hakkı, kent  hakkı hepsi  piyasanın  vahşi  saldırısı  altındadır.

            Geçen  yıl  TTB  ‘’Mesleki  Kanserler’’  adlı  bir  çeviri  kitap  yayınlamıştı.  Kitabın  5.  Bölümü Sendikalar İçin de Kanser Bir İktidar Sorunudur  başlığını  taşıyordu(2).

            ‘’Sendikal hareketin elinde kanser riski oluşturan çalışma koşulları üzerinde etkili olmak gibi büyük bir işi vardır. Bu işin önündeki engeller aşağıda sıralanmıştır.

            Kanser oluşumunda çalışma koşullarının oynadığı rolü kamunun dikkate almaması. Endüstrinin örgütlediği, kasıtlı yönlendirmelerden, medikal araştırmaların boş bıraktığı alanlara dek değişen geniş bir çerçevede etkenler bir dizi bilgi ve sosyal görüş eksikliğine bağlanmaktadır.

            *Sendikal hareket çalışma koşullarını iyileştirecek acil eylemlere kilitlenmiştir. Genellikle, işte olan maruziyetle kanser gelişimi arasında uzun bir zaman geçer. Çoğu durumda, kurbanlar artık aynı şirkette çalışmamaktadır. Bunlar da çalışma koşulları ve kanser arasında bağlantıyı kurmayı zorlaştırır.

            *Kanserle mücadele, bir üretim sistemini oluşturan tüm teknik seçimlerin eleştirel olarak incelemesini gerektirir. Bu hiç de kolay değildir. Öyle ya da böyle, işçiler yaptıkları işle bir tutulmaktadır. Bu da geri durup, diğer seçenekleri görmeyi işverenlerin işten atma tehditiyle karşılık verdikleri şantajla da durum tamamlanır. Sendikal hareket, ekonomik büyüme ile sahip olmadığı erdemlerin kafalara soktuğu yüksek üretim inancını içinde barındıran egemen ideolojiye sıklıkla duyarlıdır.’’

            Aynı  makalede:

            ‘’Kanserlere karşı sendikal mücadele, çevre koruma grupları, halk sağlığı kurumları ve kanseri önlemek için çalışan diğer aktörler ile stratejik bir ittifak oluşturabilir. Kansere ilişkin halk sağlığı politikaları, çalışma koşulları ve üretim süreçlerini gözardı etmektedir. İşyerlerini, “özel alanlar” olarak görmek ve tartışılmaz olarak işverenlerin korunması eğilimindedirler. Ticari sırlar ve tehlikeli ürünlerin pazarlanması konusunda akıllarda soru oluşturmaya isteksizlerdir. Tek istisnası tehlikeli maddeler ve zararlı üretim süreçleri için getirdikleri yasaklamalardır.’’

            Eylül  ayında,  DİSK  Dev  Sağlık  İş  Sendikası  Samsun  Şubesinin  Samsun  Gazi  Devlet  Hastanesinde  yemek  dağıtımının  6  no’lu  plastik  ile  yapılması ve  halk  sağlığı  konusunda  bilimsel  çalışması Samsun  gündeminde  epeyce  yer  aldı.

            Sendikal  hareketlerin, adında  sağlık  olan  bir  sendikacılık  akımlarının halk  sağlığına  karşı  tehdit  oluşturanlara  karşı  eylemsellikleri  yeni  değildir  elbette. Ama  Samsun  yerel  örneği  açısından, yoksul  hastanelerine  dönüştürülmüş  Sağlıkta  Devrim  Hastanelerinde  kamu yönetimsel  yaklaşımı  analiz  etme  açısından  bu  örneği  sizlerle  paylaşmak  istedim:

            Önce  30  Ağustos  Dev  Sağlık  İş  aşağıdaki  basın  açıklaması yaptı:

            Plastik Geri Dönüşüm İşaretleri

            HASTA  YEMEKLERİ  KANSEROJEN  6  NO’LU  PLASTİK  İLE  VERİLİYOR?

            Neden?

            Ağustos  2011’de  yaptığımız  basın  açıklamasında; Gazi  Devlet  Hastanesinde, yemek  hizmeti veren firmanın, yüksek elektrik fatura yükü nedeniyle, yemekhanedeki bulaşığı soğuk suyla sağlıksız bir şekilde yıkadığını açıklamış, soğuk suda yıkanan kap kacaktan, yatan hastalar ile hastanede çalışan 1500 personelin yemek yediğini belirtmiştik.

            Bundan  sonra  Samsun  Sağlık  Müdürlüğü  ve/veya  Samsun  Valiliği  bir  çalışma  yaptı mı?

            Hayır.

            Hastane  yönetimi  ve  yemekhaneden  sorumlu  idari  kadro  ne  yaptı?

            Hastane  yemeklerini, hastalara  sıcak  yemeklerin  konulamayacağı  6  nolu  plastik  kaplarla    dağıtmaya  başladı.

            Bir  çok  kez  uyardık.

            Bilim  adamlarından  görüşler  aldık..

            Hem  hasta  psikolojisi,  hem  de  hasta  sağlığı  açısından 6  no’lu  plastik  ile  sıcak  yemek  servisi  yapılamayacağını  öğrendik. Ve  anlatmaya  çalıştık.

            Sağlıkta  Devrimin  Hastanelerinde,  sıcak  ile  birleştiğinde  kanserojen  madde  alınımına  neden  olan  bu  kaplar  ile  hastalara  yemek  verilemeyeceğini  belirttik.

            Bu  ısrar nedendi?

            Sıcak  su  ile  yıkanan  bulaşığın  artan  masrafları  olabilir mi?

            Yani  piyasacı  bulaşık  hizmetleri..

            Nedir bu  6  no’lu  Plastik?

            Hazır satılan tavuklarda, tavuğun altındaki köpük tabağı bilirsiniz. Ya da kolilerin içindeki elektronik cihazları darbeden korumak için kenarlara koyulan birbirine yapışık o küçük yuvarlak köpükleri. Çoğumuz o köpüğün bir tür plastik olduğunu bile bilmeyiz. Bu malzeme, Benzen denen bir maddeden imal edilir. Benzen, insan için kanserojen bir madde olarak bilinir. Uzmanlar  bu  plastik  türünün  sıcak  ürünler  ile  kullanılmayacağını  sadece  soğuk  ürünler  ve  darbe  koruyucu  olarak  kullanılmasını  öneriyor..

            AKADEMİK BİLGİ

            Plastik  üzerinde-genellikle  altında-   yapıldığı  maddeye  göre, 1den  7 ye  kadar  numaralama  yapılmaktadır. Öncelikle, Plastik bir malzemenin üzerinde bu işaretlerden birini göremezseniz bunlardan  uzak  durulmalıdır. Çünkü hangi plastikten imal edildiğini bilmiyorsunuz demektir.  

            1. PETE veya PET

            PETE veya PET Polyethylene Terephthalate'in kısaltmasıdır. Çok yumuşak, şeffaf ve gıdalarda TEK KULLANIM İÇİN güvenli olduğu kabul edilir. Çoğu su, meşrubat ve diğer içecek şişeleri bu malzemeden imal edilir. Dondurulmamalı, bulaşık makinesinde yıkanmamalı ve mikrodalga fırında kullanılmamalıdır. İçinde bulunan gıda maddesine herhangi bir zararlı madde sızdırmaz. Ancak tekrar kullanım için yeterince temizlenemez ve tekrar kullanıldığında zararlı bakteriler ürer. Bu yüzden PET şişeleri tekrar tekrar kullanma alışkanlığını bırakmamız yararımıza olur.

            2. HDPE

            HDPE High-Density Polyethylene (Yüksek Yoğunluklu Polietilen)'in kısaltmasıdır. Gıdalarla kullanımının güvenli olduğu kabul edilir. BPA içermez. Bulaşık makinesinde yıkanabilir, mikrodalga fırında kullanılabilir.

            3. V veya PVC

            PVC Polyvinyl Chloride'in kısaltmasıdır. Gıdalarla kullanılmamalıdır. İçindeki zararlı maddeleri gıdalara sızdırır.

            4. LDPE

            LDPE Low-Density Polyethylene (Düşük Yoğunluklu Polietilen)'in kısaltmasıdır. Bu malzeme de HDPE gibi gıdalarla birlikte kullanılabilir. Bulaşık makinesinde yıkanabilir, mikrodalga fırında kullanılabilir.

            5. PP veya PE

            PE Polietilen'in kısaltmasıdır. En güvenli plastik türü olarak kabul edilir. 2 ve 4 numara bu maddenin düşük ve yüksek yoğunluklu halidir. İçinde barındırdığı gıdalara sızdırdığı bilinen herhangi bir zararlı madde yoktur. Bulaşık makinesinde yıkanabilir, mikrodalga fırında kullanılabilir.

            6. PS

            PS Polystyrene'in kısaltmasıdır. Hazır satılan tavuklarda, tavuğun altındaki köpük tabağı bilirsiniz. Ya da kolilerin içindeki elektronik cihazları darbeden korumak için kenarlara koyulan birbirine yapışık o küçük yuvarlak köpükleri. Çoğumuz o köpüğün bir tür plastik olduğunu bile bilmeyiz. Bu malzeme, Benzen denen bir maddeden imal edilir. Benzen, insan için kanserojen bir madde olarak bilinir. Bu madde  kesinlikle  sıcak  gıda  sunumu  için  uygun  değildir.

            7. DİĞER

            7 numara belirli bir tür malzemenin numarası değildir. İlk 6 tür haricindeki malzemeler anlamına gelir. Genellikle BPA denen o zararlı maddeyi içerirler. Ancak içermiyor da olabilir. Bu yüzden, yukarıda da söylediğim gibi, eğer bir malzemenin üzerinde 7 işareti varsa, cam gibi parlak ve sertse, büyük ihtimalle BPA içeriyordur ve güvenli değildir.

            Bu  bulgular  iddia  değildir.

            Üzerinde  tartışma  olmayan  bu  bilimsel  gerçeklerdir.

            Sıcak  su  parası ve  bulaşık  malzemesi parası  nedeniyle,  2  yıldır  hastalara  bulaşık gerektirmeyen bu  kanserojen  maddeler  ile  sıcak  yemek  sunan  Sağlıkta  Devrim Hastanelerinin,  yöneticileri  bu  konuda  ne  düşünmektedir?

            Uygulamanın  başlatıcısı bu  hastanenin  Eski  Başhekimi  ne  düşünmektedir?

            Bu  hastanenin  yeni  yöneticisi  ve  başhekimi  ne  düşünmektedir?

            Yemekhaneden  sorumlu  idare  kadro ne  düşünmektedir?

            Bu  açıklamalardan  sonra  bu  ilin  HALK  SAĞLIĞI  KURUMU  BAŞKANI  ve/veya  SAĞLIK  MÜDÜRÜ

            ‘’Evet  Hastane  yöneticileri, personele 1500   porselene  tabak  ile  yemek  servisi  yapmaktadır.  Ama  2  yıldır  hastalara  sıcak  yemek  sunumu  yapılamayacak, kanserojen 6  no’lu  plastik  ile  yemek  vermişlerdir’’

            Diyebilecekler mi?

            Bu  konuda  Samsun  Valisi  Halkın  sağlığını , hem  de  hasta  halkın  sağlığı bile  bile  tehlikeye  atan  yöneticiler  hakkında  yasal  bir  soruşturma  başlatabilecek midir?

            Kısacası  samimiyetin  ve  vicdanın  neresindeyiz?

            Açıklama  böyleydi. Samsun  yerel  basını  iktidar  kokulu  gazetecilik  ve  medya  anlayışı  2-3  yürek  dışında  bu  haberi  görmedi. Samsun  Arena  gazetesinde  açıklama  yer  aldıktan  sonra  ertesi  gün  yer  alan  haber  şöyleydi:

            ‘’Görüş almak istediğimiz Samsun İli Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri Hasan Rıza Aydın, “Şimdi bir hastam var hastamla ilgileniyorum. Siz konu ile ilgili Tıbbi Hizmetleri Başkanı A. Ahmet İsmailoğlu ile görüşün” dedi. Tekrar soru sorulması üzerine ise “Şu an araba kullanıyorum hastaneye gidiyorum siz onunla görüşürseniz iyi olur” diyerek görüşmeyi bitirdi. Tıbbi Hizmetler Başkanı İsmailoğlu ise Bafra’da cenazede olduğunu ve iddianın ciddi bir iddia olduğunu belirterek Gazi Devlet Hastanesi yöneticileriyle görüşerek telefonla gazetemize bilgi aktarılacağını belirtti. İsmaioğlu’nun görüştüğü Gazi Devlet Hastanesi Yöneticisi Hikmet Tereci ise iddianın yersiz olduğunu kaydetti. Tereci, yemek alım ihalesini biz hastane olarak kendi başımıza yapmıyoruz. Bunu Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği yapıyor. Ayrıca Samsun’da sadece Gazi Devlet Hastanesi değil Eğitim Araştırma Hastanesi, Üniversite Hastanesi ve diğer hastanelerde köpük tabldot uygulaması var. Bu uygulamanın sadece Gazi Devlet Hastanesinde çıkması çok manidardır” dedi.

            BAKANLIK VE TSE’DEN ONAYLIDIR

            Tereci, yemek ihalesinin genel sekreterlik bazında yapıldığından dolayı kendilerinin konuya çok fazla vakıf olmadıklarını ve yemek alımı yapılan şirketle görüştükten sonra tekrar bilgi aktarımında bulunacaklarını belirtti. Şirketle ve Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği ile görüştüğünü kaydeden Tereci, “Şirketin Bakanlık ve Türk Standartları Enstitüsünden onaylı belgeleri mevcut. Yemek dağıtımı yapılan köpük tabldotta kanserojen madde içermesi mümkün değildir. Zaten Bakanlığımızda yemek dağıtımında kullanılacak tüm envanterlerin gerekli kontrollerini yaptıktan sonra izin veriliyor. Aksi taktirde bu işi almanız mümkün değildir. Bizlere yemek dağıtımı yapan İzmirli firma sadece hastanelere değil çoğu devlet kurumuna da yemek dağıtımı yapıyor” diye konuştu.

            Bu  haber  İHA  aracılığıyla  tüm  yerel  ve  ulusal  basına  servis  edildi. Aynı  gün  sendika, Sağlık  Bakanına  yazdığı  mektubu  yerel  basınla  paylaştı. 17.Eylül’de Dün  Gazi  Devlet Hastanesi  yönetimi  İHA  aracılığıyla,  aşağıdaki  açıklamayı  yapıp  kamuoyunu  yanıltmaya  devam  etti.  Belge  olarak ta  basına  bu  köpüklerle  ilgili  olarak, İzmir  Halk  Sağlığı  Halk  Sağlığı  Laboratuvarundan  söz  konusu  firmanın, 25.04.2012  tarihinde  yaptırdığı  analizi  içeren  üç  sayfalık  bir  rapor  sundu.  Haber  ajansının  bu  raporunu,  haber  siteleri  ve  yerel  medya  ‘’Asılsız  çıktı’’  şeklinde  verdiler.

            Bir  gün  sonra  sendikadan ‘’SAMSUN  GAZİ  DEVLET  HASTANESİ  YÖNETİCİSİNİ  BİLİMSEL  VE  ETİK  OLMAYA , KAMUOYUNU  YANILTMAMAYA  DAVET  EDİYORUZ.’’  Başlıklı bir  açıklama  geldi:

            ‘’Ağustos  2011’de  Gazi  Devlet  Hastanesinde, yemek  hizmeti veren firmanın, yüksek elektrik fatura yükü nedeniyle, yemekhanedeki bulaşığı soğuk suyla sağlıksız bir şekilde yıkadığını açıklamış, soğuk suda yıkanan kap kacaktan, yatan hastalar ile hastanede çalışan 1500 personelin yemek yediğini belirtmiştik.Bundan  sonra  ne oldu?Hastane  yemeklerini, hastalara  sıcak  yemeklerin  konulamayacağı  6  nolu  plastik  kaplarla    dağıtmaya  başladı.Bir  çok  kez  uyardık.Bilim  adamlarından  görüşler  aldık.. Hem  hasta  psikolojisi,  hem  de  hasta  sağlığı  açısından 6  no’lu  plastik  ile  sıcak  yemek  servisi  yapılamayacağını  öğrendik. Ve  anlatmaya  çalıştık. Basın  Açıklamaları  yaptık.

            Dün  Gazi  Devlet Hastanesi  yönetimi  İHA  aracılığıyla,  aşağıdaki  açıklamayı  yapıp  kamuoyunu  yanıltmaya  devam  etti.  Belge  olarakta  basına  bu  köpüklerle  ilgili  olarak, İzmir  Halk  Sağlığı  Halk  Sağlığı  Laboratuvarundan  söz  konusu  firmanın, 25.04.2012  tarihinde  yaptırdığı  analizi  içeren  üç  sayfalık  bir  rapor  sundu.  Haber  ajansının  bu  raporunu,  haber  siteleri  ve  yerel  medya  ‘’Asılsız  çıktı’’  şeklinde  verdiler.

            Sayın  yönetici ne  demişti  bu  açıklamasında:

            ‘’Samsun Gazi Devlet Hastanesi hakkında kamuoyunda ‘hasta ve çalışanlarına kanserojen madde içeren köpük tabaklarda yemek verildiği ve bunların kanser vakalarına davetiye çıkardığı’ iddia edilmektedir. Gazi Devlet Hastanesi yemek işlerinde hizmet alım yolu ile karşılamaktadır. İlgili hizmet alım sözleşmesinde yemeklerin tek kullanımlık kaplarda sunulması belirtilmiş, ilgili ürünlerin tüm belgelerinin eksiksiz olarak sunulması istenmiştir. (TSE, Tarım Bakanlığı Uygunluk vb) Tek kullanımlık kaplarda yemek sunumu hastalar arası enfeksiyona yol açmamak ve herhangi bir hastalık bulaşmasını engellemek amacı ile yapılmıştır. Gazi devlet Hastanesi’nde kullanılan tek kullanımlık yemek kapları ile ilgili belgeler ekte sunulmuştur. Belgelerde incelendiğinde anlaşılacağı üzere söylenilen iddiaların tamamı asılsızdır.’’

            Şimdi  biz  soruyoruz.

            1-Kamuoyuna  dağıtılan  bu  raporda,  bu  köpüklerde  üretici  firmanın  istenilen  analizleri  yapılmıştır. Bu  analizler  firmanın  isteğiyle,  sıcak  yemek  veya  sıcak  su  ile  dağılım ve  çözülme  analizleri  yapılmadan  Ücret  Karşılığı  yaptırılan  analizlerdir. 6  no’lu  plastik  ham  maddesi  olan,  Amerikan  Kanser  Birliğinin  1.Sınıf  kanserojen  ilan  ettiği  PS  maddesi  analizi, sıcak  ile  mevcut yemeğe ve/veya  sıvıya  dağılım  analizi  yapılmadan  yapılan  temel  analizlerdir.

            2-Bu  analizde  dahi,  durağan  durumda  yani  içine sıcak  bir  karışım  konulmadan  dahi,  sundukları  raporda,  bu  köpüklerde, Çinko, krom, kurşun, baryum  varlığı  kanıtlanmıştır.  Verilen  değerler  sıcak  ile  karışım  olmadan, verilen  değerlerdir.  Ayrıca  bu  değerlerde  bile, bebeklere  dahi  bu  kaplardan  yemek  verildiğinde birikim  olacağı  kaygı  vericidir.

            3-Bu  raporun  dağıtımı,  raporun  altında  belirtildiği  gibi, izin  alınmadan  yasaktır. Bu  izin  alınmış mıdır? Hayır..Tüm  basına  dağıtılan, bir  ticari  firmanın, parası  ile  yaptırdığı  raporda:

            ‘’Bu  Raporun  hiç  bir  bölümü  tek  başına  ve  ayrı  ayrı  kullanılmaz  ve  İzmir  Halk  Sağlığı  Lab.  İzni  olmadan  kullanılamaz’’  denilmektedir.

            4-Sayın  yöneticinin  yaptığı  açıklamada , ‘’Tek kullanımlık kaplarda yemek sunumu hastalar arası enfeksiyona yol açmamak ve herhangi bir hastalık bulaşmasını engellemek amacı ile yapılmıştır.’’ demektedir.  O  zaman  yemekleri  paslanmaz  çelik  ile  dağıtan  diğer  kamu  hastanelerinde  ve  özel  hastanelerinde  sorun  var  demektir.  Aslında  sayın  yönetici, 2011  de  açıkladığımız  gibi  biz  bulaşıkları  sıcak  su  ile  yıkatamıyoruz, onun  için  yemek  hizmeti  sunan  şirkete  destek  amacıyla, bu  kaplarda  sunuyoruz  demektedir.

            5-Sayın  yöneticiye  bizim  basına  dağıtacağımız Türkiye  Kamu  Hastaneleri  Kurumunun  Aralık  2012  tarihli  Yemek  hizmetleri  hakkında  yazısını  hatırlatırız. Sayın  yönetici,  bu  yazının  2.  Maddesinde:

            ‘’Hasta  yemek  servislerinde  ve  personel  yemeklerinde  paslanmaz  çelik  çatal, bıçak, kaşık  takımı  kağıt  poşetler  içinde  kapalı  olarak  sunulacaktır.  Her  hastaya  mutlaka  peçete, ıslak  mendil, kürdan  sunulmalıdır’’  denmektedir.

            Esasında  bu  resmi  yazı  bile,  yöneticinin  kamuoyunu  yanıttığının belgesidir.

            Evet  çelik  materyel  sadece  çalışanlar  için  kullanılmaktadır.

            Bakın  sayın  Yönetici  aynı  yönetmelikte  tek  kullanımlık  yemek  dağıtımının hangi  şartlarda  yapılacağı da  yazılıdır.  (Tabii ki  kanserojen  tek  kullanımlık  materyel  değil):

            ‘’Bulaşıcı  hastalığı  olup, izole  olanlar için’’

            Yani  300  hasta  ve  hasta olmayan  hasta  yakınları  için  değil.

            Sizi  biraz  kamusal  ciddiyete  ve  halk  sağlığını  tehdit  etmemeye  davet  ediyoruz. Tüm gelişmiş  Dünyada  hasta  ve  hasta  yakınlarının  yemek  dağıtımı,  çelik  kaplarda  yapılır.  Bulaşık  hizmetleri  ve  hijyen  kontrolü yüksek  kalitede  yapılır.

            6-Bu  yönetmeliğin  3-4-5-6  sayılı  maddeleri  hastanenizde  uygulanıyor mu? Onu da  ayrıntılı  raporumuzda  açıklayacağız.

            7-Sizde  , bizde  biliyoruz ki  hastane  kanserojen  6  no’lu  köpük  sıcak  yemek  kapları  sadece    ücretli  analizi  kısıtlı  olarak, üretici  firma  tarafından  yapılan  şirketten sağlanmıyor.  Bu  köpüklerin  mutfakta  ve  hastane  katlarında  sıcağa  karşı, steril  olmayan  şartlarda,  yine  steril  olmayan  büyük  boy  torbalarda  günlerce beklediği sizde  biliyorsunuz.  Katlarda, bu  torbaların  çöp  torbaları  ile  aynı  mekana  koyulduğunu  basınla  paylaşmanın da  etik  olmadığını  düşünüyoruz.  Ama  bu  torbaların,  hastane  yemekhanesine  hangi  şartlarda  getirildiğini, katlara  çöp  taşınan, hasta  taşınan, dışı  boyalı , içi  pislik  dolu  asansörlerde , torbası  yırtık  halde, yerlere  konularak  nasıl  aktarıldığını  kamera  kayıtlarınızda  görebilirsiniz  diye  düşünüyoruz.

            8-Hasta  ve  hasta  yakınlarının  sıcak  yemek  konmadan  bile  kokan, bükülen bu  köpük kaplarda  yemek  yemelerin  psikolojileri  üzerinde  yaptığı  etkileri biz yemek  dağıtan  taşeron  işçiler  çok  iyi  biliyoruz. Ya  da  yemekleri, kendi  temiz  porselen  tabaklarına  aktaran  hastaları…

            9-Ayrıca  POLİSTYRENE  VE  CANCER (6  nolu   plastiğin ana  maddesi) (ek 2)  adlı  bilimsel  değerlendirme  yazısını da Türkçesini  kamuoyu  ile  paylaşmadan, Sağlık  Bakanlığına da bugün  gönderiyoruz.

            Sayın  Yönetici,

            Sağlık  hakkını  savunan  sendikamız, sonuç olarak  vergisini  veren, katkı  payı  veren, reçete  parası  veren,  genel  sağlık  sigortası yatıran, sağlık  hizmeti  almak  için bir  hekimin  120.  hastası  olmayı  kabul  eden  bu  yoksul  halkın, Sağlıkta  Devrim  Hastanelerinize derman  aramaya  geldiğinde  bir  tas  çorbayı da  bir  temiz  porselen  kapta –yüksek  kaliteli  , hiyjeni tam  sağlanmış çelik kapta- sıcacık  içmeyi  hak ettiğini  düşünüyoruz.’’

            ……………

            Tarihe  not  düşmek  açısından  sizlere  ulaştırmak  istedim.

            Kentlere  Veba  sütunları  gibi, Kanser  sütunleri  dikeceğimiz  günler  yakındır.

            *Samsun Tabip  Odası  Eski  Başkanı

            (1). Robert Park, On Social Control and Collective Behavior, Şikago 1967, s. 3

            (2)TTB  Mesleki  Kanserler. Ekim 2012