30 Mart 2013 Cumartesi


 

ÜNİVERSİTE  SUSTURULMALIDIR!

DR.CEM  ŞAHAN

Akademisyenlerin,  akademinin  susması  lazım.

Yeni  Pazar  alanları  lazım  sisteme.

Yeni  Barış  içinde  tüketecek  insan  yavruları..

Akademinin  susması  lazım.

Bilimsel  bilginin  ıssız bir  adaya  hapsedilmesi  lazım.

21. yüzyılın  Ortadoğu’sunda  savaşlar  engeldir  tüketime..

Artık  silah  endüstrüsini  aşacak  icatları  var  21.  Yüzyılın..

Akademinin  son  fısıltılarının  dahi  susturulması  lazım.

Gerçek  demokratik  taleplerin  yansıtılmaması  lazım  geleceğe..

……………

Ülkenin  her  yerinden  Üniversiter  baskıya  dair  haberler  yansıyor  kamuoyuna.

Demokrasi  talepleri  nedeniyle  zülüm  gören  öğrenci  ve  öğretim  üyesi  haberleri  süslüyor  sayfaları.

Bu  bahar  havasında(?)  anlam  veremiyorum  yaşananlara.

Bu bahar  kimin  baharıdır?

Bu  bahar  sermayenin  baharı mıdır?

Bu  bahar  alın teri  üzerinden oynayanların  baharı mıdır?

Bir    kaos  yaşadıklarım.

Yaşananlar..

…………………….

Dün  İzmir’de  konuştu  Akademi.

Ve  yaşananlara  dair  ipuçları  sundu  bizlere:

Üniversitelerde öğrencilere ve öğretim görevlilerine yönelik baskı giderek artıyor. Çıkan her muhalif ses, hükümet karşıtı etkinlikler ve eylemler, hak ihlallerine yapılan itirazlar, sosyal hak talepleri üniversite özel güvenlik birimlerince ve kolluk kuvvetlerince şiddet kullanılarak bastırılıyor. Üniversite yönetimleri öğrenciler hakkında soruşturma başlatıyor, polis fezlekelerine dayanılarak yargı organları tarafından davalar açılıyor, öğrenciler tutuklanıyor.

Bu baskı rejimi neredeyse 12 Eylül askeri darbesinin uygulamalarını aratmayacak bir niteliğe ulaşmış bulunuyor. Türkiye’nin her üniversitesinden benzer haberler geliyor, taşra üniversitelerinde ise durum daha vahim. Üniversitelerin içerisinde özel güvenlik birimlerinin arttırılması, sivil polislerin üniversite içerisinde istediği gibi davranması ve polisin üniversite içinde ve dışında öğrencilere uyguladığı taciz artık önü alınmaz boyutlara ulaşmış bulunuyor.

Bu baskı rejiminin en sert şekilde uygulandığı yerlerden birisi de Pamukkale Üniversitesi. 2 Kasım günü cezaevlerinde yüzlerce siyasi tutuklu ve hükümlünün katıldığı açlık grevlerine dikkat çekmek amacıyla basın açıklaması yapmak isteyen öğrencilere, özel güvenlik görevlileri ve polis sert bir şekilde müdahalede bulundu. Yapılan müdahalede gözaltına alınan öğrencilerin dışında, yapılan ev baskınlarıyla birlikte gözaltına alınan öğrenci sayısı 91’e ulaştı. Gözaltına alınan öğrencilerin tamamı emniyet müdürlüğü, savcılık, nöbetçi mahkeme aşamalarında serbest bırakıldı. Serbest bırakılmalarından birkaç gün sonra 102 öğrenciye dava açıldı, 38 öğrenci hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Tutuklama kararı çıkarılan öğrencilerin 26’si tutuklandı, haklarında yakalama kararı çıkarılan 12 öğrenci ise hala aranıyor. İddianamede öğrencilere getirilen suçlama açlık grevlerine dikkat çekmek için kampus içinde yapılan yürüyüş ve basın açıklamasına katılmış olmalarıdır. Davadaki müşteki ve öğrenciler aleyhine ifade vermiş olan tanıkların tamamı güvenlik görevlileridir.
 

Davada tutuklu olarak yargılanan öğrencilerden Nupelda Ermiş, hakkında yakalama kararı çıkarıldığını öğrendikten sonra mahkemeye kendi rızasıyla ifade vermeye gitmiştir. Buna ragmen mahkeme heyeti Nupelda Ermiş hakkında tutuklama kararı vermiş, ancak bu karara heyet başkanı dahi muhalefet şerhi düşmüştür. Mahkeme başkanının bile tutuklanmasına itiraz ettiği öğrencilerin tutuklanmalarının yegâne sebebi üniversitedeki muhalif seslerin bastırılma çabasıdır. İddianameye esas teşkil eden açlık grevleri ile ilgili basın açıklaması öğrencilerin düşüncelerini açıklamalarından ibaret olan bir eylemdir. Açıklamanın tek olumsuz tarafı özel güvenliğin ve rektörlüğün isteği doğrultusunda kampüse giren polisin açıklamaya müdahalesidir. Öğrenciler kendilerine yönelen şiddet karşısında kendilerini savunmuşlar, bu dahi iddianamede öğrencilerin güvenlik görevlilerine saldırısı şeklinde yer almıştır. İddianamede açlık grevleriyle ilgili çeşitli ajanslarda çıkan haberler örgütsel talimat gibi gösterilerek öğrencilerin yaptığı basın açıklaması ile açlık grevleri arasında örgütsel bir bağ kurulmaya çalışılmıştır. Açlık grevlerinin 45. gününde gelinen aşamada, sivil toplum kuruluşları, yazarlar, sanatçılar, akademisyenler tarafından çeşitli açıklamalar yapılarak hükümetin tutumu protesto edilmiştir. Bu süreçte, birçok kentte açlık grevlerine dikkat çekmek için çok sayıda eylem yapılmış, polisin müdahale etmediği eylemlerde olay çıkmamış, polisin müdahale ettiklerinde ise çıkan olaylar tutuklamalar ile sonuçlanmıştır. Bu durum açıkça göstermektedir ki sorun gerçekleştirilen eylemlerle, açıklamalarla değil güvenlik görevlilerinin temel hak ve özgürlükleri ihlal eden uygulamalarındadır.

Sadece bir basın açıklamasına katıldıkları için öğrenciler beş aydır cezaevindedir. Öğrencilere dönük bu baskının arkasındaki düşünce siyaset yapmalarına engel olmak, siyaset yapmak isteyen öğrencilere gözdağı vermektir. Hakkında herhangi bir işlem bile yapılmasına gerek olmayan böyle bir basın açıklaması için 102 öğrenciye birden dava açmanın başka bir gerekçesi olabilir mi? Bu dava Türkiye’de en çok öğrencinin yargılandığı davadır ve birçok davadan farklı bir şekilde iddianame konusu yalnızca tek bir basın açıklamasıdır. Sadece bir basın açıklamasına katılmış olmak 38 kişinin özgürlüğünün 5 ay süreyle elinden alınmasına ve eğitim haklarının engellemesine sebep olmuştur. Öğrencilerin maruz kaldığı hukuksuzluk bununla da sınırlı değildir. Öğrenciler beş aylık tutukluluk süreleri içerisinde bir cezaevinden diğerine sürgün edilmişlerdir. Kadın öğrenciler gönderildikleri Şakran Cezaevi’nde adli tutuklularla ve itirafçılarla birlikte tutulmuş ve hak ihlallerine maruz kalmışlardır. Bunun üzerine bu öğrenciler açlık grevine başlamıştır. Bugün adliye binasına getirilen 6 kadın öğrenci hala açlık grevindedir. Denizli Cezaevi’nde tutulan erkek öğrenciler üç kişilik koğuşlarda 4 ay boyunca sekiz kişi kalmışlardır. Kaldıkları koğuşlar yemek, temizlik ve sağlık koşulları açısından oldukça kötü durumdadır.

Bir temele dayanmayan bu davada tutuklu bulunan tüm öğrencilerin bir an önce tahliye edilmesini bekliyoruz. Bütün tutuklu ve hükümlü öğrenciler için özgürlük ve adalet talebimizi yüksek sesle tekrar ediyoruz..

 

28 Mart 2013 Perşembe


 
BEN  YAZICI  DEĞİLİM!

DR.CEM  ŞAHAN

            Geçmişe  ait  cümleler  kurmak  gelmiyor  içimden.

            Geçmişi  silinmiş  bir  amnezi  hastası  var  belleğimde..

            Onca  yaşanmışlıklar, eziyet, cefa  niye?

            Kimse  onlara  dair  dizeler  düzmüyor  artık.

            Bir  küreselleşme  masalı,

            Sorma  gitsin.

            Satırlar, kelimelerden  oluşmuyor  artık.

            Yaşamlar  eşitsizlikler  üzerinden,  yeni  pazarlar  arıyor.

            Sel  suları  yutmuş  Bedirhan’ı,

            Kimin  uğrunda  acıların  keskinliği?

            Ve  kim  isteyebilir  bir  acı  üzerine  naneli  limon?

            ……………………

            Biriktirmiyor  insanlar  21.  Yüzyılda..

            Hafızalar günlük.

            Yoksa  bunca  acı  nereye  gider?

            Hani  bizim  gül  bahçeli  evlerimiz  olacaktı  kıvamında    buruntusu  bizimkisi..

            Ya  da  ‘’Güneşli  Günler  Göreceğiz  Çocuklar’’  dizelerinin  verdiği  umutsuzluğun  yitimi  biraz da.

            Ve  elleri  ile,  alın terleri  ile  kazanılmış  ekmekler  üzerinden  oyunlar.

            Siyasi 

            Düzeysiz  oyunlar..

            …………………

            Ben  Mehmet  Yazıcı  değilim.

            Her  yazdığım  okunsun.

            Yorum  yapılsın.

            Vicdanın  sesini  aktarmak  o  kadar  kolay  değil  bu  yüzyılda..

            Ve  kent  sirkeden  yeni  çıkmış  yeni  bit  yavruları  için  methiyeler  dizerken..

            …………………..

            Bu  kentte  800  gündür  bir  Ortaçağ  hikayesi  sürer  gider.

            Cadı  avı  üzerinden  şekillenir  çadırlar.,

            Orda  uzakta,

            Bir  derme  çatma  bir  çadır  vardır.

            İçinde  kısık  yanan  bir  soba..

            Belleğini  yitirmiş  bir  kentin,

            Vicdan  muhasebeleri  yapılır.

            Namus  üzerinden  şekillenir  ekmek.

            Bu  çadır  sürdü,

            Sürecek..

            Ve  o  vicdan  yoksulu  ‘’SAĞLIK  İSTİRMAR PADİŞAHLARI’’,

            Bir  gün  alın terinin  yoğunluğundan  boğulacak.
 

            ……………..

            Ben  söyledim  size,

            Ben  Mehmet  YAZICI  değilim.

            Anlatamam  bu  ortaçağ  masalını  size,

            Belki  zülüm  anlatılmaz,

            Yaşanır  ve  hissedilir  ondandır belki..

            Ve  yaşam  alın terinin  ve  emeğin  süzgecinden  kalandır..

            Bir  de  küçük  umutlarımız..