3 Mart 2014 Pazartesi



            EMEKÇİLER VE  YEREL YÖNETİMLER -1-

            DR.CEM  ŞAHAN

            Seçim  sürecinde,  paran  kadar, rantın  kadar  varsın  şiarı  yerel  ve  ana akım  medyada  temel  işleyiş  mekanizması..

            Bu  doğal  olarak  bir  eşitsizlik  doğuruyor.

            Bu  ülkenin  temel  değerlerinin  yaratıcısı  emek  üzerine  yazımlar  görmek  zor  bu  süreçte..

            Evet  işçiler  ne  istiyor.

            Çalışanlar  ne  istiyor?

            Bu  ülkenin yoksullarının  yerel  yönetimlerinden  talepleri nedir?

            DİSK  dün  30  Mart  Çağrısı başlığıyla  30  Mart  seçimlerine  emekçilerin bakış  açısını  yansıtan  bir  açıklama yaptı:

            Kamucu, toplumcu, demokratik, katılımcı, halkçı, emekten yana bir yerel yönetim istiyoruz!

            Türkiye, 30 Mart 2014 Pazar günü halkın kaderini etkileyecek sonuçlar doğurabilecek bir yerel seçime gidiyor. İktidar partisi bu yerel seçimleri, hırsızlığın, yolsuzluğun, gençlerimizin katledilmesinin, tüm muhaliflerin hapsedilmesinin, baskının, sansürün, zulmün aklanması için bir fırsat olarak görüyor.

            Gerek 2009 yerel seçimleri ve 2010 yılında yapılan Anayasa Referandumu’ndan gerekse de 2011 yılındaki genel seçimlerden istediğini alan AKP iktidarı, toplumsal yaşamı muhafazakârlaştıran, muhalefet üzerinde baskı ve şiddet politikalarını artıran ve tek sesli bir yönetim anlayışını dayattı. Sermayenin çıkarları doğrultusunda, özelleştirme, sosyal devletin gerilemesi, kamu hizmetlerinin piyasalaşması, taşeronlaştırma, kuralsızlaştırma ve esnekleştirme gibi emek düşmanı düzenlemeler yaygınlaştırılırken, her türlü korumadan yoksun işçi sınıfı, sermayenin ve iktidarın açık sınıfsal saldırılarına maruz bırakıldı. Tüm doğal kaynaklarımız ve ortak alanlarımız sermayenin emrine sunuldu. Enerji şirketleri için sularımız ve ormanlarımız, inşaat şirketleri için güneşimiz ve parklarımız elimizden alındı.

            Her türlü eşitsizlik biçimini yeniden üreten ve ancak baskı ve zor yoluyla uygulanabilecek olan neoliberal programın doğal bir sonucu olarak siyaset demokratik zeminlerden uzaklaştırıldı, medya baskı altına alındı, hapishaneler ve adliyeler büyürken adalete güven küçüldü, sokaklar gaza ve kana boğuldu.

            DİSK, eşitlikle özgürlüğün insanlığın iki temel değeri olduğu ve birbirini tamamlayıp güçlendireceğinden hareket eder. Toplumun maddi kaynaklarının paylaşımında, istihdam olanaklarına erişimde, parasız ve nitelikli eğitim, sağlık, sosyal güvenlik haklarının kullanımında tam bir eşitlikten yanadır. Bölüşüm sorunlarının ve sosyal hak taleplerinin ötesine geçen; özyönetimci, demokratik katılımcı bir planlamayı amaçlayan; halkın karar alma süreçlerine aktif olarak katıldığı, doğrudan demokrasinin uygulandığı, üretenlerin söz, yetki ve karar sahibi olduğu bir toplum tasarımını savunur.

            Bu anlamda her türlü sömürü, ezilme, ayrımcılık, dışlanmaya tepki olarak yükselen kimlik taleplerinin karşılanmasının eşitlikçi bir toplumun da önünü açacağına inanır. Demokratik, çoğulcu, katılımcı bir iktidar olmadan dünyayı insandan yana değiştirmenin bir hayal olduğu bilincine sahiptir.

            DİSK bu dayanışmayı tüm işçi sınıfını, işsizleri, topraksızları, evsizleri, emeklileri de kapsayan bir toplumsal dayanışma şeklinde yorumlar. Toplumsal dayanışmanın bir hayırseverlik faaliyeti şeklinde değil, kamu kaynakları seferber edilerek hiç kimsenin aç, açık, temel insani gereksinmelerden muhtaç kalmayacak biçimde, insan onuruna uygun tarzda yaşamasının anlaşılmasını amaçlar.

            DİSK bu anlamda her türlü sömürü, ezilme, ayrımcılık ve dışlanmaya tepki olarak yükselen mücadeleler açısından da  yerel yönetim seçimlerinin büyük önem taşıdığına inanmaktadır.

            Bu yerel seçimler AKP’nin toplumu baskı altına alma yönündeki girişimlerine ve emek ve demokrasi karşıtı politikalarına karşı sesini yükselten toplumsal muhalefet için iktidardan hesap sorulmasının bir vesilesidir.

            Sermayenin yağma ve talan politikalarına, bu yolsuzluk düzenine karşı en sağlam sigortamız Türkiye halklarının sokaklardan yükselen itirazlarıdır.

            Haziran ayından sonra Türkiye eski Türkiye değildir ve halkımız en temel hakları, talepleri için mücadele etmektedir. Halkın aşağıdan yukarıya toplumsal, siyasi mücadelesinin, sermayenin yerel yönetimlerdeki yağmasının önündeki en önemli engel olduğunu görülmüştür. Bunun da ötesinde, Gezi Parkı başta olmak üzere ülkenin dört bir yanındaki parklarda ve mahallelerde kurulan forumlarla gerçek bir demokrasinin nüveleri de ortaya konmuştur.

           

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder