3 Mart 2014 Pazartesi


EMEKLİLERİN SAĞLIK  HAKKI -1-

            DR.CEM  ŞAHAN

            Şubat  başında  İtalya’daydım.  Galio  Müzesini  inceledim.  Bu  konuda  ayrı  bir  yazı  yazacağım.  Değinmek  istediğim  nokta,  her  yurt dışı  ziyarette  gördüğüm,  yaşlı  nüfusun  seyahat  tutkusu.  Çalışma  yaşamlarını  doldurmuş  binlerce  insan, başka  ülkeleri  keşfetmek  için  gezileri   katılıyor.  2.  Baharlarını  yaşıyor..

            Onları  görünce  ülkem  gelir  aklıma.

            Yüz binlerce  emekli.

            Bu  ülkenin  kaynaklarının  dağıtımında  olan  adaletsizliği,  düşünürüm.

            Çalışma  hayatında  her  türlü  haksızlığı ve  emek  sömürüsünü  yaşattığımız  insanlarımıza,  emekli  olunca da  çektirdiğimiz  çileden  utanırım  sessizce..

            Babam  gelir  aklıma..

              ülkede  30  yıl  memurluk  yapan  şair  babam..

            ………………

            Sağlıkta Dönüşüm programı ve beraberinde getirilen pek çok uygulamanın sağlık hizmetine en fazla ihtiyaç duyan kesimlerden olan emeklilerimiz üzerindeki olumsuz etkilerini günlük mesleki pratiklerimizde yaşayarak görüyoruz.

            Onlar  19.Şubat  günü  Sağlıkta  Dönüşümü  protesto  ettiler  tüm  yurtta:

            Bakın  ne  dediler:

            AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılından bu yana sağlıkta pek çok yenilik ve değişiklik gerçekleşti. Kuşkusuz bu değişikliklerin başında, sağlık sisteminin finansmanın da yaşanan değişiklik gelmektedir. Bu değişiklikle, tedavi ve muayene masraflarının tamamını sosyal güvenlik sisteminin karşıladığı model terk edildi ve yerine cepten ödemeye veya maaştan kesilmeye dayalı karma bir model getirildi.

            Asgari ücretin net 846 lira, dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 1.121 lira, yoksulluk sınırının ise 3.554 lira olduğu günümüzde, insanların sağlık hizmetine daha çok para ayırmak zorunda kalmaları ailelerin ay sonu hesaplarını alt üst etmektedir. Açıkçası dört kişilik bir ailenin gıda, giyim, konut, ısınma gibi aylık harcamalarının ardından yüzde 2’yle dördüncü sırada yer alan sağlık harcamaları, vatandaşın belini bükmektedir.

            Sağlıkta soygun, daha hastaneye gitmeden, randevu alırken başlıyor. Çünkü randevu almak için aranan Alo 182 Merkezi Randevu Sisteminden randevu alan herkes bu hizmet karşılığında 4,5 lira katılım payı ödemektedir.

            Randevu alırken, vatandaşın cebinden çıkmaya başlayan para, hastane kapısından içeriye girdikten sonra, ilaç katılım payı, muayene katılım payı, reçete ücreti, tahlil ve tetkik farkı ücreti, erken muayene farkı gibi değişik isimlerle alınmaya devam ediyor.

             Özel hastanelerde, devlet hastanelerinde, üniversite hastanelerinde, aile hekimliklerinde yapılan tedavinin faturası eczanelerde tahsil ediliyor, emeklilerin ise aylıklarından kesiliyor.

            Uluslararası sermayenin dayattığı, sağlıkta dönüşüm programının uygulanmasının başladığı ilk dönemlerde, devlet hastanelerinde ve üniversite hastanelerinde ücret alınmıyordu. Bu uygulama, sağlıkta dönüşüme karşı yükselebilecek tepkileri engellemeye yönelik bir aldatmacaydı. Zira dönüşüm için gerekli yasal ve idari düzenlemeler yapılıp, program tam olarak yürürlüğe konduktan sonra, önce 3 lira muayene ücreti alınmasına başlandı. Bu ücret şu anda kamu hastanelerinde 8 lira, özel sağlık kuruluşları ile hastanelerinde ise 15 lira.

            Eskiden halka en yakın sağlık kurumu olan ve yurttaşlara ücretsiz hizmet veren, Sağlık Ocaklarının kaldırılması ile yerine Aile Hekimliği sistemi getirildi. Aile Hekiminin yazdığı, reçete için 3 kalem ilaca kadar 3 lira, 3 ilaçtan sonra ise yazılan her bir kalem ilaç için 1 lira katılım payı alınmaktadır.

            Kuşkusuz bu dönüşümde vatandaşın cebini ve sağlığını ilgilendiren en kritik değişiklik hastadan katılım payı ve otelcilik hizmeti dışında ücret alınmasının önünü açan İlave Ücret Alınabilen İstisnai Sağlık Hizmetleri’nde gerçekleşti. İstisnai sağlık hizmeti kapsamında tanımlı işlemlerin sayısı arttırıldı. Daha önce 12 kalem olan istisnai sağlık hizmeti sayısı 29 kaleme çıkarıldı. Bu uygulama ile Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşmeli veya protokol imzalamış sağlık kuruluşlarına, kamu-özel farkı gözetmeksizin, her bir işlem için kurumun belirlediği bedelin 3 katına kadar ücret alınmasının yolu açıldı.

            Böylece sağlık kurumları, hastalardan 100 lira ile 7.500 lira arasında değişen rakamlarla ilave ücret alabilmektedirler. Örneğin SGK tarafından; 400 lira bedel belirlenmiş, kapsül endoskopi için, 1.200 lira, 1.201 lira bedel belirlenmiş Lazerle prostat tedavisi için ise 3.605 lira bedel alınabilmektedir. Elbette bu örnekleri çoğaltmak ve daha birçok tedavi için alınmakta olan ilave ücretlere örnek vermek mümkündür. Ancak bu iki örnek bile vatandaşın nasıl soyulduğunu açıklamaya yeterde artar.

            Devam  edeceğiz.

 

            NÜKLEER  ENERJİ  GERÇEĞİ

            DR.CEM  ŞAHAN

            Dün (Cumartesi)  Eğitim-Sen  Samsun  Şubesi  olağan  Genel  Kuruluna  katıldım.  Ülke  ve  kent  gündemine  dair  konuşmaları  dinledim.  Elektrik  Mühendisleri  Odası’nın  yeni  başkanı  Mehmet  Özdağ  ile  sohbet  ettim.

            Sinop  Ve  Mersin  Nükleer  Enerji  Santralleri  ile  ilgili  yürütülen  karşı  mücadele  hakkında  bilgi verdi.  Çok  önemli  bir  Panele  davet  etti.

            Evet  gelecekte  yapılacak  Sinop  Nükleer  santrali  ,  bu  kent  ve   ülke  için  çok büyük  tehlikedir.

            Bu  dönem  halkı  bilinçlendirme  çalışmalar  yapacaklarını bildirdi.

            7  Mart  Cuma  günü  Saat  15.00  te  Prof.Dr.Hayrettin  Kılıç, Bülent  Damar  ve  Kumiko Tsuchida’nın konuşmacı  olacağını  bir panel  düzenliyorlar.

            Nükleer  Enerji’nin  insanlık  için  nasıl  bir  baş  belası  olduğunu  bu  panelde  bir  kez  daha  öğreneceğiz.

            Mersin Tabip Odası’nın çağrısıyla hekimler, 21-22-23 Şubat 2014 tarihlerinde Mersin Akkuyu’da yapılması planlanan nükleer santrale karşı Mersin’den Akkuyu’ya yürüdü, nükleer santralların zararlarını halka anlattı. 

            DArıs  bizim  kent  örgütü’nün başına..

            Bakın  Mersin’li hekimler  ne  diyor?

            Biz hekimler bugün Akkuyu’da ki nükleer karşıtı mücadelenin tarihi kadar uzun bir yürüyüşü tamamladık. Bu yürüyüşümüzde bizlere Mersin’in çok değerli sivil toplum örgüt üyeleri ve yurttaşları eşlik etti ve destek verdi.

            Bu yürüyüşümüz, Mersin halkının yıllardır yılmadan verdiği mücadele gibi zorlu, aynı zamanda kararlılığımızın da simgesi oldu.

            Biz Hekimler; bu yürüyüşü keşke dememek için, çocuklarımızın karşında boynumuzu bükmemek için yaptık.

            Bu yürüyüşü, yaşadığımız coğrafyada toprağın, havanın, suyun temiz kalmasını sağlayarak, bugün ve gelecekte, sağlıklı yaşam sürdürebilmenin savunuculuğunu, hekimlik mesleğimizin bir sorumluluğu olarak yaptık. 

            Bu yürüyüşü, biz hekimlerin çevreye yayılacak radyasyondan, ağır metallerden kaynaklanacak hastalıklarla uğraşmak istemediğimizi, sağlığı korumanın tedavi etmekten çok daha akılcı olduğunu fark ettirebilmek için yaptık.

            Biz Hekimler; bu yürüyüşü, bir kez daha ne Akkuyu’ya, ne Sinop’a ne de yerkürede başka bir yere nükleer santral yaptırmamak için yaptık.

            Biz Hekimler; bu yürüyüşümüzü, onyıllarla sınırlı olan kendi yaşamımız için değil,yüzyıllar ve bin yıllar bu topraklarda yaşayacak olan nesillerimizin sağlıklı kalmaları  ve sağlıklı bir ömür sürmeleri için yaptık.

            Nükleer santralı yapmayı planlayan şirket, önümüzdeki günlerde Çed Raporu’nu 3. kez Bakanlığa iletecek. Buradan yetkililere soruyoruz? Rapor henüz onaylanmadan, inşaat izni alınmadan, taş ocağı ruhsatı alarak inşaata başlayan şirketin hazırladığı rapora, yapacağı işe güvenip onay verecek misiniz? Bilinmelidir ki; yıllardır “karanlıkta kalacağız, sanayimiz gelişmeyecek, ekonomimiz duracak” diyerek kamuoyunu yanıltanlar, Akkuyu’ ya taş ocağı ruhsatı vererek kaçak inşaatın önünü açanlar, bizleri HES’lere, termik santrallara, nükleer santrallara mahkum etmeye çalışanlar, er geç bunun hesabını tarih önünde verecekler.

            Ülkemizin enerji gereksinimini karşılamak için sunduğumuz çözüm önerilerine kulak tıkayanlar, köhnemiş teknolojilerin insan ve diğer canlıların sağlığında yaratacağı tahribatların vebalini taşıyacaklar.

            Oysa çözüm önerilerimiz son derece açık:

            Vahşi tüketim alışkanlıkları ile mücadele etmek;
Bozuk alt yapıyı düzelterek, daha kullanıma girmeden kaybolan enerjinin önüne geçmek, Kaçak kullanımı önleyecek çalışmalar yapmak, Gün ışığından en fazla yararlanacak şekilde şehir planlamaları yapmak, Bölgemiz için uygun, yeni, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek,
Tarih bize Çernobil’de ve Fukuşima’da nükleer zararın ne demek olduğunu kanıtladı. Bundan ders almayı bilen Japonya, ülkesindeki reaktörlerin tamamını kapattı. Batılı ülkeler mevcut santraların yerine yenilerini yapmaktansa birer birer yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiyorlar.

            Bulunduğumuz bu bölgeye nükleer santral yapmayı planlayanları bir kez daha uyarıyoruz. Nükleer öldürür, ağır hastalıklara yol açar. Yarattığı sağlık sorunları ile mücadele etmek pahalıdır. Zararı sadece bugün değil nesiller boyu sürer. Atıklarını sonsuza kadar güvenle saklamak zordur. Enerjiyi bugün kullananların çöpünü gelecek nesillere bırakması, onlara yaşam hakkı tanımamak ve onların sağlıklı yaşamalarına olanak tanımamaktır.

 


            EMEKÇİLER VE  YEREL YÖNETİMLER -1-

            DR.CEM  ŞAHAN

            Seçim  sürecinde,  paran  kadar, rantın  kadar  varsın  şiarı  yerel  ve  ana akım  medyada  temel  işleyiş  mekanizması..

            Bu  doğal  olarak  bir  eşitsizlik  doğuruyor.

            Bu  ülkenin  temel  değerlerinin  yaratıcısı  emek  üzerine  yazımlar  görmek  zor  bu  süreçte..

            Evet  işçiler  ne  istiyor.

            Çalışanlar  ne  istiyor?

            Bu  ülkenin yoksullarının  yerel  yönetimlerinden  talepleri nedir?

            DİSK  dün  30  Mart  Çağrısı başlığıyla  30  Mart  seçimlerine  emekçilerin bakış  açısını  yansıtan  bir  açıklama yaptı:

            Kamucu, toplumcu, demokratik, katılımcı, halkçı, emekten yana bir yerel yönetim istiyoruz!

            Türkiye, 30 Mart 2014 Pazar günü halkın kaderini etkileyecek sonuçlar doğurabilecek bir yerel seçime gidiyor. İktidar partisi bu yerel seçimleri, hırsızlığın, yolsuzluğun, gençlerimizin katledilmesinin, tüm muhaliflerin hapsedilmesinin, baskının, sansürün, zulmün aklanması için bir fırsat olarak görüyor.

            Gerek 2009 yerel seçimleri ve 2010 yılında yapılan Anayasa Referandumu’ndan gerekse de 2011 yılındaki genel seçimlerden istediğini alan AKP iktidarı, toplumsal yaşamı muhafazakârlaştıran, muhalefet üzerinde baskı ve şiddet politikalarını artıran ve tek sesli bir yönetim anlayışını dayattı. Sermayenin çıkarları doğrultusunda, özelleştirme, sosyal devletin gerilemesi, kamu hizmetlerinin piyasalaşması, taşeronlaştırma, kuralsızlaştırma ve esnekleştirme gibi emek düşmanı düzenlemeler yaygınlaştırılırken, her türlü korumadan yoksun işçi sınıfı, sermayenin ve iktidarın açık sınıfsal saldırılarına maruz bırakıldı. Tüm doğal kaynaklarımız ve ortak alanlarımız sermayenin emrine sunuldu. Enerji şirketleri için sularımız ve ormanlarımız, inşaat şirketleri için güneşimiz ve parklarımız elimizden alındı.

            Her türlü eşitsizlik biçimini yeniden üreten ve ancak baskı ve zor yoluyla uygulanabilecek olan neoliberal programın doğal bir sonucu olarak siyaset demokratik zeminlerden uzaklaştırıldı, medya baskı altına alındı, hapishaneler ve adliyeler büyürken adalete güven küçüldü, sokaklar gaza ve kana boğuldu.

            DİSK, eşitlikle özgürlüğün insanlığın iki temel değeri olduğu ve birbirini tamamlayıp güçlendireceğinden hareket eder. Toplumun maddi kaynaklarının paylaşımında, istihdam olanaklarına erişimde, parasız ve nitelikli eğitim, sağlık, sosyal güvenlik haklarının kullanımında tam bir eşitlikten yanadır. Bölüşüm sorunlarının ve sosyal hak taleplerinin ötesine geçen; özyönetimci, demokratik katılımcı bir planlamayı amaçlayan; halkın karar alma süreçlerine aktif olarak katıldığı, doğrudan demokrasinin uygulandığı, üretenlerin söz, yetki ve karar sahibi olduğu bir toplum tasarımını savunur.

            Bu anlamda her türlü sömürü, ezilme, ayrımcılık, dışlanmaya tepki olarak yükselen kimlik taleplerinin karşılanmasının eşitlikçi bir toplumun da önünü açacağına inanır. Demokratik, çoğulcu, katılımcı bir iktidar olmadan dünyayı insandan yana değiştirmenin bir hayal olduğu bilincine sahiptir.

            DİSK bu dayanışmayı tüm işçi sınıfını, işsizleri, topraksızları, evsizleri, emeklileri de kapsayan bir toplumsal dayanışma şeklinde yorumlar. Toplumsal dayanışmanın bir hayırseverlik faaliyeti şeklinde değil, kamu kaynakları seferber edilerek hiç kimsenin aç, açık, temel insani gereksinmelerden muhtaç kalmayacak biçimde, insan onuruna uygun tarzda yaşamasının anlaşılmasını amaçlar.

            DİSK bu anlamda her türlü sömürü, ezilme, ayrımcılık ve dışlanmaya tepki olarak yükselen mücadeleler açısından da  yerel yönetim seçimlerinin büyük önem taşıdığına inanmaktadır.

            Bu yerel seçimler AKP’nin toplumu baskı altına alma yönündeki girişimlerine ve emek ve demokrasi karşıtı politikalarına karşı sesini yükselten toplumsal muhalefet için iktidardan hesap sorulmasının bir vesilesidir.

            Sermayenin yağma ve talan politikalarına, bu yolsuzluk düzenine karşı en sağlam sigortamız Türkiye halklarının sokaklardan yükselen itirazlarıdır.

            Haziran ayından sonra Türkiye eski Türkiye değildir ve halkımız en temel hakları, talepleri için mücadele etmektedir. Halkın aşağıdan yukarıya toplumsal, siyasi mücadelesinin, sermayenin yerel yönetimlerdeki yağmasının önündeki en önemli engel olduğunu görülmüştür. Bunun da ötesinde, Gezi Parkı başta olmak üzere ülkenin dört bir yanındaki parklarda ve mahallelerde kurulan forumlarla gerçek bir demokrasinin nüveleri de ortaya konmuştur.

           

 

 

 

            SAMSUN  HALKININ  SAĞLIĞI

            DR.CEM  ŞAHAN

Eşitsizlikler açısından toplumun farklı kesimleri arasındaki uçurumunun yanı sıra kaynak yaratma olanaklarının kısıtlı olması gibi etmenler de bireylerin ve toplumun sağlığını olumsuz olarak etkilemektedir. Bu alanda küresel ve ulusal düzeyde çok sayıda bilimsel kanıt üretilmiştir. Bu gün geldiğimiz noktada devletin sağlık hizmetlerindeki sosyal devlet rolüne her zamandan daha fazla gereksinim duyulmaktadır.


            Geçen  Pazar  Samsun’da  bir  haber  düştü  internet  sitelerine..

            "Son 12 yılda ileri teknolojiyi takip ederek hastanelerimize cihaz yatırımı yaptık. Samsun'da son 12 yılda 530 milyon liralık sağlık yatırımı yapıldı"

            Ve açıklama  devam  ediyordu?

            "2003-2013 yılları arasında merkez ve ilçelerimizde teknolojik cihazlarla donatılmış, 400 yataklı Samsun Bölge Hastanesi, 134 yataklı Eğitim Araştırma Hastanesi Onkoloji Ünitesi, 105 yataklı Samsun Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi prefabrik bloğu, 100 Yataklı Terme Devlet Hastanesi, 41 yataklı Eğitim Araştırma Hastanesi yeni bloğu, 30 yataklı Ayvacık Devlet Hastanesi, 30 yataklı Alaçam Devlet Hastanesi yeni bloğu, Çarşamba Devlet Hastanesi'ne bağlı Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, 2 Adet Aile Sağlığı Merkezi, Havza Devlet Hastanesi Mehmet Öncel Diyaliz Merkezi, 250 yataklı Bafra Nafiz Kurt Devlet Hastanesi, 12 Adet Aile Sağlık Merkezi, 1 adet sağlık evi gibi yeni sağlık tesisleri yapılırken, Bafra Ağız Diş Sağlığı Merkezi'nin ile Vezirköprü Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi'nin tadilat ve onarımı da gerçekleştirilmiştir.

            Ve  yine  devam  ediyordu  açıklama..

            ‘’Hastanelerimizde teknik donanım eksikliği de sona erdi. Son teknolojiyi takip ederek cihaz yatırımı yaptık. Sağlık Bakanlığımıza bağlı hastanelerinde 2002 yılında hiç MR ve BT cihazı yokken, Şu anda 14 MR ve 15 BT cihazı ile vatandaşımıza otel konforunda hizmet sunuluyor. 2010 yılında yurt çapında uygulamaya koyulan Aile Hekimliği ile birinci basamak sağlık hizmetleri güçlendirildi.’’

            …………………………

            Bu  kent  insanının  sağlıklı  olma  durumu  harcanan  para  ile  sağlanamıyor  maalesef.  800  yataklı  SSK  hastanesini  320  Yataklı  hastaneye  çevirmekle de  sağlanamıyor  sağlıklı  olma  durumu.  Her  gün  rant  uğruna  değiştirdiğiniz  hastane  mobilyaları  ile de.  Çöplere  attığınız  sapa sağlam  kamu  malları  ile de.  Neon  ışıkla  yazdırdığınız  hastane  tabelaları ile  de.

            Bu  kentin  insanın  sağlığa  iyiye  gitmiyor.

            Kanser  artıyor.

            Kalp  hastalıkları  artıyor.

            Beyin  hastalıkları  artıyor.

            Diyabet  hastalığı  artıyor.

            Hipertansiyon  hastalığı  artıyor.

            İntiharlar  artıyor.

            Depresyon  artıyor. 

            KOAH  artıyor.

            ………………………

            Bir  de   ne  artıyor  biliyor musunuz?

            İşsiz, yoksul  bıraktığınız  bu  halkın  cebinden  çıkan  sağlık  harcamaları..

            2002  den  beri  halkın  cebinden  çıkan  sağlık  harcaması  21  kat  arttı.

            Özel  sermayeye  para  aktarımı  27  kat  arttı.

            Ama  sağlığımız  düzelmedi.  Sağlıksız  insanlar  kenti oldu  Samsun..

            …………………

            Samsun  halkının  sağlığı için cebinden  çıkan ödemeyi de  açıklarsınız umarım.
 
Muayene katılım payı, ilaç katılım payı, reçete ücreti, tetkik farkı ücreti, erken muayene farkı gibi değişik isimlerde aylıklardan kesilerek veya eczanelerde tahsil edilen katılım paylarına bir de her ay ödenen Genel Sağlık Sigortası (GSS) primleri ekleniyor.Kamu  hastanelerine  randevu  için  alınan  randevu  paraları vb.

            1. Ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesi katılım payı: İkinci ve üçüncü basamak resmi sağlık hizmeti sunucularında 8 TL, özel sağlık hizmeti sunucularında ise 15 TL. Kurumdan gelir ve aylık alanlar ile bakmakla yükümlü oldukları kişiler için gelir ve aylıklarından, diğer kişiler için eczanelerce kişilerden tahsil edilir.

            2.Ayakta tedavide sağlanan ilaçlar ve reçeteler için katılım payı

            Her bir reçete için üç kutuya kadar temin edilen ilaçlar için 3 TL, üç kutuya ilave temin edilen her bir kutu ilaç için 1 TL. Enjektabl formlar ile serum, beslenme ürünleri ve majistraller için kutu sayısına bakılmaksızın her bir kalem 1 kutu olarak değerlendiriliyor. Kurumca bedeli karşılanan ilaçlar için, kurumdan gelir ve aylık alanlar ile bakmakla yükümlü oldukları kişilerden yüzde 10, diğer kişilerden yüzde 20 oranında katılım payı alınıyor.

            3.On gün içerisinde başvurularda ilave ücret

            4.Tıbbi malzemede katılım payı

            5.Yardımcı üreme yöntemi katılım payları

            6.İstisnai sağlık hizmetlerinde ilave ücret uygulanması

            7.Otelcilik hizmetlerinde ilave ücret uygulaması

            8. Özel Sağlık Kuruluşlarında %200 fark

            SGK ile anlaşmalı özel hastaneler A-B-C-D-E olarak gruplandırıldı ve E grubu hastanelerde %10, A grubu hastanelerde %90 oranında ilave ücret alınabilmesinin önü açıldı. Son yapılan düzenlemeyle ise ilave fark ücretleri %200′e kadar çıkarıldı. Mevcut sistemde %90 farkı sadece A grubundaki hastaneler alabilirken, şimdi %200′lük ilave ücreti grubu fark etmeksizin tüm özel hastaneler alabiliyor.

            9.Genel Sağlık Sigortası Primleri

            Katılım payları dışında sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek amacıyla bir de her ay GSS primi ödemek gerekiyor. Kanuna göre primler ise şöyle (2013’ün ikinci altı ayı için):

            *Aylık geliri asgari ücretin üçte birinden asgari ücrete kadar olduğu tespit edilenler için 40,86 TL,

            *Aylık geliri asgari ücretten asgari ücretin iki katına kadar olduğu tespit edilenler için 122,58 TL,

            *Aylık geliri asgari ücretin iki katından fazla olduğu tespit edilenler için 245,16 TL.