16 Şubat 2015 Pazartesi

ADORNO’NUN İZİNDE NÜKLEER ENERJİ, ZOR YAZILAR -1-


‘’Çiçeklerin  üzerine  düşen  dehşet  gölgesi  algılanmadığı  anda  bahar  dalı  bile  yabana  dönüşür ‘’ne  kadar  hoş!’’  gibi  mazum  bir  ünlem  bile  mide  bulandıracak  kadar  nahoş  bir  varoluşun  mazereti  olur.  Artık  güzellik  ve  avuntu  yoktur. Korkunç  olanı  gören, ona DAYANABİLEN  VE  OLUMSUZLUĞUN  AVUNUSUZ  BİLİNCİ  İÇİNDE  YİNE DE  DAHA  İYİ  BİR  DÜNYA  OLASILIĞINA  BAĞLI  KALAN  BAKIŞTAN  BAŞKA’’ (Adorno-Minima  Moralla)

Kültürel  sosyolojinin  bilgi  üzerinden  yaptığı  serüveni, bilginin  yayılması  bağlamında  ele  alabilmenin,  bilgi  aygıtlarının  güvenirliği üzerine  düşünmenin  ve  internet  başta  olmak  üzere  görsel  kaynaklı  bilgilenmenin  etikliği  ile,  sistemin  aygıtlarının  yönlendiriciliğinin  kaçınılmazlığı  üzerine  düşünürken, Sinop’taki  Nükleer  Enerji  paneline  konuşmacı  olarak  katılmayı  kabul  etmiştim.

Diyalektik  düşünce, mantığın  zorbalığından  yine  onun  kendi  araçlarını  kullanarak  kurtulma  çabasıdır. Ama  bu  araçları  kullandığı  için  o da  her  an  zorbalaşma  tehlikesiyle  yüz  yüzedir. Aklın  kurnazlığı, diyalektiği de  sultasına  almak  ister. Varolan, ancak  yine  varolan  düzenden  türetilmiş  bir  evrenselin  yardımıyla  aşılabilir. Evrensel, varolan  üzerinde  egemenliğini  yine  varolanın  kendi  kavramına  dayanarak  kurar  ve  bu  yüzden  düz  varoluşun  gücüde  onu  çökerteninkine    bir  şiddetle  hep  yeniden  dayatmak  ister  kendine *

Dönüşen  aslında  atomdur.

Bilgilenmek  üzerine  evrensel  teorileri  sıralayan  o  bilgi  notunun  kendi  gerçekseli  ile  boğuşan, hayatta  kalmak  için  kendini  koruma  hegomanyasını  ezberleyen  bir  gençlik  ile  nasıl  kesiştiğini  düşünmüştüm  o  yabancı  bankanın  koltuğunda  Sinop’ta……

‘’Sorunlara  hiç  bir  zaman  bir  kerede  çözüm  bulamazsınız.  Anlık  bir  çözüm  olası  değildir.  Ciddi  bir  sorun  söz  konusu  olduğunda, bu  hiç  bir  zaman  gerçekleşemez. Ancak  gerçekleşme  şansı  olan,  daha  ileri  adımlara  giden  kolaylaştıracak  adımlardır. Ve  bana  öyle  görünüyor ki, burada  yapıcı  olabilecek  bir  gelişme  seyri  düşünebiliriz’’  derken    sarmalına  takılan  o  bencil  geni  keşfeden  neoliberal  yeni  insan  - ki  700  milyar  dolar  KAMU  katkısı  ile  yeniden  devletçi düşünen, bırakın  yapsınlar  ile  olmayacağını  tasdikleyen- , hangi  noktada  arıtmış ki  yüreğini,  küçücük  parçacıkları  ile  atom  dünyası  dediği  parçacıkları  temizlemekle  başlayacaktır  insanı  sevmeye.

Sinop, Gerze  kışı  selamlıyordu.

Kırpıntıları  serpiştiriyordu  her  tarafa  kışın.  O  yazları  kendini  kucaklayan  bebeleri  ile  bütünleşen  parkta,  eğer  bir  şey  öğrenmek  istiyorsanız, çalışmanız  gerekecektir  diyen  bütünsel  süreci  algılamaya  çalışan,  algının  biyolojisini  okuduğunda, ‘’Lexington’dan  Mektupları’’  entelektüel  öz  savunmaya  bir  gönderme  olarak  gördüm. (Bu  öz  savunma  mektuplarını  Samsun  2000-2008 sürecine  yakında  uyarlayacağım)

Sinop, Akkuyu  ve  diğerlerini  düşünmek, Çernobil  yaşanmışlığının  gölgesinde  gerçekleşebilir.  Ya da  Anna  ve  diğerlerinin  aslında  dinsel  normların  çözülmesinden  ve  özerk  olanlarında  biçimselleşmesinden  sonra, burjuva  ahlakının  elinde  kalan  kavramlar  arasında  en  değer  verileni  Sahiciliktir**. Sistem  bağlamında da  Çernobil  sahiciliktir  aslında.  Anna  ve  diğerleri gibi.

Kaza  üretmiştir  nükleer  enerji, ve  ölüm.

Acı  üretmiştir  nükleer  enerji   ve  ölüm.

Şiddet  üretmiştir  nükleer  enerji  ve  ölüm.

Bradley’in dediği  gibi ‘’Her  şeyin  kötü  gittiği  yerde  en  kötüyü  bilmek  iyi  olmalı’’  düşünseli  ile  yaklaşırsak  Nükleer  Enerjiye.

Bunları  inkar  etmek  mümkün müdür?

Kış  serpiştiriyordu  Sinopa.

Bayramdı. Eylül  devir  ediyordu Ekime.

*Theodor Adorno.Mimima  Moralla.Vasiyet (98)

** Theodor Adorno.Mimima  Moralla. Altın  Ayarı (99)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder