13 Haziran 2015 Cumartesi

ADALETLİ BİR SAĞLIK ALANI İÇİN YÜZLEŞME


 


‘’geçmişle hesaplaşma ‘tarafsız’, ‘nötr’ bir kavram olmayıp geçmişle ilişkinin biçim, tarz ve yöntemlerine ilişkin belli bir kabulü içerir. Geçmişle hesaplaşmanın tarafsız bir kavram olmaması, aynı zamanda onun normatif bir kavram olduğu anlamına gelir.’’(MS)

            Mobbing  kamusal alanın  önemli bir  şiddet modeli oldu geçen 13  yılda…

            Kamu yönetimleri, kendi  görüşünü desteklemeyen, iktidar sendikasına üye olmayan , hak  arayan  çalışanlarına  hiçbir  dönemde  görülmediği kadar baskı ve  mobbing uyguladılar..

            Kamusal alanda  mobbing haberleri  kent ve  ülke  gündeminde  zaman zaman  yer buldu. Ama hiç bir  zaman kent  yönetimlerince  araştırılmadı.

            Bu  konuda  yüzlerce  örnek  anlatabilirim.

Yüzlerce mağdur  var.

Yüzlerce  gururu  kırılmış, susturulmuş  sağlık  emekçisi  var  bu  kentte..

Samsun’da  kamusal  alanda  çalışanlara  karşı  psikolojik  şiddet (mobbing)  o  kadar  rutin  bir uygulama  oldu ki,  2011  yılında  Başbakanlık  ve  Sağlık  Bakanlığı  konu  hakkında  kamu yöneticilerini  uyarmak  zorunda  kaldı.
 

Ama yönetimler  gerekeni yaptı mı?

Başbakanlık  genelgesi  görüldüğü  gibi  Samsun  kamu yönetimine de mobbingin  önlenmesi konusunda  görevler  vermekteydi.

Samsun’da  bugüne  kadar  işyerlerinde psikolojik tacize yönelik farkındalık yaratmak amacıyla eğitim ve bilgilendirme toplantıları ile seminerler düzenlendi mi?

Hayır..

Alo  170  konusunda  personel  bilgilendirildi mi?

Hayır..

Özellikle  İlkadım  Kaymaklığına  yapılan  yöneticiler  hakkında  suç  duyuruları ‘’Soruşturmaya  gerek  yoktur’’  diye  kapatıldı mı?

Evet..

Bütün çalışanlar psikolojik taciz olarak değerlendirilebilecek her türlü eylem ve davranışlardan uzak durdular mı?

Hayır..

Denetim elemanları, psikolojik taciz şikâyetlerini titizlikle inceleyip en kısa sürede sonuçlandırdılar mı?

Hayır..

……………….

‘’Samsun  kamu yönetimi  genelgenin  gereğini  yapmalıdır.4 yıldır  soruşturmaya  gerek  duyulmayan  ibareli  personel  şikayetleri  Samsun  Valiliğince tekrar  değerlendirilmelidir..Başta  sağlık  olmak  üzere,  acil  bir  mobbing  araştırması  başlatmalıdır.’’ diye yazılıp çizildi.

Kılları kıpırdamadı..

Samsun  Milletvekili  İhsan  Kalkavan Meclise  soru önergesi verdi:

19.Nisan.2013 de  sayın Milletvekili sağlık Bakanlığına  soruyordu:

5-Gazi  Devlet  Hastanesinde  Şubat  ayında  yapılan  promosyon  anlaşmasında  her  sağlık  personeline  2035  TL  olarak  anlaşma  yapılmasına  rağmen,  Başbakanlığınızı  genelgesini  yok  sayarak  niçin  1700  ödeme  yapılmıştır. Ayrıca  yerel  basında da  yer  aldığı  gibi  bu  hastaneden  döner  sermaye  almayan  Kamu  Hastaneleri  Birliği  yöneticilerine de  bir  ödeme  yapılmış mıdır?

6-Yerel  basında  Gazi  Devlet  Hastanesi, Samsun  Eğitim  ve  Araştırma  Hastanesi  ve  Samsun  Kadın  Doğum  ve  Çocuk  Hastanesinde  sağlık  çalışanlarına  mobbing  uygulandığı  dair  haberler  yer  almaktadır. Bakanlığınızın  bu  konuda  çalışması  var mıdır? Örneğin  Gazi  Devlet  Hastanesinde  bir müdür  yardımcınızın  çalışan 200 personelle  toplantı  yaparken  ‘’Ben  ipten  adam  alırım, ipe  adam  götürürüm’’  diyerek tehdit  ettiğini  biliyor musunuz?

 

7- 6   ay  içinde  kamu  hastanelerinde  çalışan  hekimleri,  hallaç   pamuğu  gibi  geçici  görevlere  maruz  bıraktığınız  biliniyor. Hiç  bir  kurala  bağlı  olmayan bu  keyfi  görevlendirmeler  traji-komik  hal  almıştır. Bir  hastaneden  A  bölüm  uzmanı  başka  bir  hastaneye  gönderilirken, Başak  bir  hastaneden  o  hastaneye  yine  aynı A  bölüm  uzmanı  gönderilmektedir?  Samsun’da  son  6  ayda  kamu  hastanelerinde  geçici  göreve  gönderilen  hekim  sayısı  kaçtır?  Bu  konuda  özellikle  yönetimsel  kadronun  bunu  bir  baskı  aracı  olarak  kullandığı  doğru mudur?

8-Samsun’da  Özellikle  Araştırma  ve  Gazi  Eğitim  Hastanesinde  iktidar  yanlısı hekimlere  mevcut  döner  sermayeden  ödeme  yapma  adına  her  türlü  kolaylığın  sağlandığı, bu  hastanelerde  belli  hekimlere  sürekli  %20  ek  ödeme  verildiği, bu  konunun  hekimler  üzerine  baskı  aracı  olarak  kullanıldığı  doğru mudur?

9- Gazi  Devlet  hastanesinde  icap nöbetlerinin  ‘’Başhekim  İnsiyatifi’’  adı  altında  eşit  dağıtılmadığı, bazı  hekimlerin  kollandığı, bazı  tek  branş  hekimleri  nöbet  listesine  dahil  edilirken,  bazılarının  dahil  edilmediği, nöbet  listesi  konusunda    bazı  hekimlere  baskı  uygulandığı  doğru mudur? Bu  konuda  son  6  aylık  tüm  nöbet  listelerinin  incelemesini  yapmayı  düşünür  müsünüz?

10- Kamu  hastanelerinde  Memur-SEN’  e  bağlı  yöneticilerin,  kamu  yöneticilerin  tarafından  çalıştırılmadığı  ve  onlara    verilmediği  konusunda  ciddi  iddialar  mevcuttur.  Bu  konuda  bir  çalışma  yapmayı  düşünüyor musunuz?

Bu  konuda çalışma  yapıldı mı?

Sorular Cevaplandı mı?

…………………….

Umarım gelecek dönem  geçmiş  yapılan tüm  baskılar  ve  yanlı uygulamalar ile  yüzleşilebilecek bir  adaletli bir   yapı kurulur.

Herkesin  kendini  eşit vatandaş hissettiği özgür bir çalışma ortamı sağlanır.

8 Haziran 2015 Pazartesi


ÇOCUK İŞÇİLİĞİ GERÇEĞİ RAPORU

DR.CEM ŞAHAN

Yaşam hızla akıyor. Bir  algı oluşturma  dönemindeyiz. Medya ve  dernekler üzerinden yaşama dair yalan algılar oluşturuluyor.

23 Nisan kutlandı geçen günlerde..

Bilinen nutuklar, AVM kutlamaları..

Çocuk tartışılmadı..

Çocuğun durumu tartışılmadı..


DİSK  Türkiye’de Çocuk İşçiliği Gerçeği Raporu 2015 yayınlandı  bu süreçte. Yine tartışılmadı. Yine görülmek sitenmedi:

Okula gitmeyen çocuklar için haftalık çalışma süresi 54 saat.

Çocukların yüzde 3,4’ü yaralanmış ya da sakatlanmıştır.

Çocukların üçte birine işyerinde yemek verilmiyor.

Yarısından çoğu 400 TL altında bir ücretle çalışıyor.

Çocuk işçiliği, insani gelişim açısından ciddi bir sorun olarak görülmektedir. İstatistikler çalışan çocukların önemli oranda eğitim hakkının da gasp edildiğini ortaya koymaktadır. Dünya’da her 5 çocuktan biri çalışmak zorunda bırakılırken, bu çocuklar sağlıklı bir çevreden ve temel özgürlüklerden de mahrum kalmakta, fiziksel, sosyal, kültürel, duygusal ve eğitsel gelişime zarar veren koşullarda çalıştırılmaktadır.
 

1999-2006 yılları arasında istihdam edilen çocuk sayısı 2 milyon 270 binden, 890 bin düzeyine düşmüştür. Diğer yandan aynı dönemde Türkiye istihdamdaki çocuk işçiliği ile mücadelede ivmesini kaybetmiştir. 1994-1999 yılları arasında istihdamdan çekilen çocuk işçi sayısı yıllık ortalamada 128 bin iken,  1999-2006 yılları arasında yıllık ortalama 74 bin olarak gerçekleşmiştir. 2006-2012 yılları ise çocuk işçiliğinde azalma eğiliminin durduğu ve özellikle tarım kesimindeki artış ile birlikte çocuk işçi sayısının tekrar arttığı bir dönem olmuştur. 2012 yılında çocuk işçi sayısı 893 bine ulaşmıştır.

1)Çocuk Emeği Ev İçine Kaymaya Devam Etmektedir: İstihdam içinde değerlendirilmeyen ev işlerinde çalışan çocukların sayısı 1999 yılında 4 milyon 447 bin iken, 2006 yılında bu sayı 6 milyon 540 bine ulaşmıştır. 2012 yılı için ise bu rakam yaklaşık 1 milyon kişi artarak 7 milyon 503 bine yükselmiştir. Böylelikle 5-17 yaş arası toplam çalışan çocukların (istihdama katılan ve ev içinde çalışan) sayısı 8 milyon 397 bine ulaşmıştır.  Toplamda çalışan çocukların tüm çocuklara oranı 1999’dan bu yana % 41’den % 56’ya çıkmıştır.
 

Devletin gereken nitelikli, yaygın ve ücretsiz bakım hizmetlerini satılamaması Türkiye’de kadınlar için işgücüne katılım oranlarının dünyanın en alt sıralarında yer almasına neden olmaktadır. Dünya Bankası veritabanına göre Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı % 28,1 ile 183 ülke arasında 169. sıradadır. Söz konusu değer dünya ortalaması için % 51,17’dir (WB 2013).

2) Türkiye İçin Çocuk İşçiliğinde Artış Çocuk Emeğinin En Kötü Biçimlerinde Yaşanmaktadır: Çocuk işçiliği dünyanın pek çok bölgesinde ortak bir pratik olarak görülmektedir. Çocuk işçiliğinin azaltılmasına yönelik artan çabalara rağmen henüz çocuk işçiliği ortadan kaldırılamamıştır ve çocuk işçilerin çok geniş bir kesimi hala tarım sektöründedir. Yoksulluk ve eğitim politikaları çocuk emeğinin acımasız döngüsünü besleyen unsurlardır. Dünya genelinde çocuk işçilerin % 60’ı yani 129 milyonu tarım sektöründedir. Tarım sektörü meslek hastalıkları ve iş kazaları açısından en tehlikeli sektörlerden biridir. Aynı zamanda çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinde çalışan çocukların da % 60’ı tarım sektöründedir. Bunların sayısının 70 milyon civarında olduğu hesaplanmaktadır. En kötü biçimlerde çalışan çocukların 3’te 2’si ücretsiz aile işçileridir.
 

Türkiye 2012 verilerine göre 2006 yılından bu yana çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin en yaygın olduğu ücretsiz aile işçisi çocuk işçilerin, toplam çocuk işçiler içerisindeki oranı % 41’den % 46’ya, sayısı ise 362 binden 413 bine yükselmiştir. Yine aynı kapsamda değerlendirilen tarım sektöründe çalışan çocukların sayısı da 73 bin kişi artış göstererek 326 binden 399 bine,  toplam çocuk işçilere oran ise % 37’den % 45’e ulaşmıştır.

Tarımda çalışan çocuklar açısından asıl acı olanı ise tarımdaki istihdam artışının % 66’sının ve ücretsiz aile işçilerindeki artışın % 90’ının 6-14 yaş arası çocuklar olmasıdır. Toplamda da çocuk işçiliğinin artmasına neden olan 6-14 yaş çocuk işçilerin sayısındaki artıştır.

3) Hem Oku Hem Çalış Dönemi:4+4+4

Okula devam ederken çalışan çocukların sayısı 2006-2012 yılları arasında % 64 oranında artarak, 272 binden 445 bine yükselmiş durumda. Okuyan çocukların 2006 yılında % 2’si ekonomik bir faaliyette çalışırken 2012 yılında bu oran % 3’e ulaştı. Bu çocuklar arasında ev işlerinde çalışanların oranı da % 43’den % 50 seviyesine yükseldi. Okula devam etmeyen çocukların sayısı 2 milyon 314 binden, 1 milyon 297 bine gerilerken, okula gitmeyen çocuklar arasında ekonomik faaliyetlerde çalışanların oranı % 27’den % 35’e yükseldi. Buna karşın ev işlerinde çalışan çocukların sayısı bu kategoride % 44’den % 39’a geriledi.
Geçen yazıda  DİSK’in yayınladığı  Çocuk İşçiliği  Raporu’nun bir kısmını  tartışmıştık. Geçen hafta  vefat nedeniyle 1 hafta  Fatsa ve köylerindeydim. Etrafıma  çocuk işçiliği bağlamında baktım. Samsun’da  dolaştım. Suriye küçük dilencileri gördüm.
Çocuk İşçiliği  sayısı  son 3 yıldır sürekli artıyor.
İş Cinayetleri Çocukları da Öldürüyor:
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre 2013 yılında yaşamını yitiren 1235 işçinin 59’u çocuk işçidir. 2014 yılında bu sayı 54 olarak görülmektedir . 2014 yılı için her 100 iş cinayetinden üçü çocuk işçileri bulmuştur. Yani can veren her 30 işçiden yaklaşık birisi yoksulluktan dolayı çalışan çocuk işçilerdir. Çocuk işçiler güvencesiz işçi havuzunun önemli bir kaynağıdır ve çocuk işçi cinayetleri oranının artacağı da aşikârdır.
Çalışma Koşulları Ağır:
Türkiye’de çalışan çocukların, çalışma nedenlerinin başında yoksulluk gelmektedir.  6-17 yaş grubundaki çalışan çocuklar içerisinde okula devam eden çocuklar için %39,3’ü hane halkının ekonomik faaliyetine yardımcı olmak yüzde 24’ü hane halkı gelirine katkıda bulunmak için çalışmaktadır. Okula devam etmeyen çocuklarda ise hane halkı gelirine katkıda bulunmak için çalışanların oranı % 58,7 seviyesindedir. Okula devam etmeyen ve hane halkının ekonomik faaliyetine yardımcı olmak için çalışan çocukların oranı ise % 18,1’dir. Toplamda çocukların yarısından çoğu ekonomik nedenlerle çalışmaktadır
Türkiye genelinde ekonomik işlerde çalışan çocukların haftalık ortalama fiili çalışma süreleri son derece yüksektir. 6-17 yaş grubundaki çocukların haftalık ortalama fiili çalışma süresi 40 saatti bulurken, bu süre 15-17 yaş grubundaki çocuklar için 45,8 saattir. Erkek çocuklar haftada ortalama 43,2 saat çalışırken, kız çocuklar 33 saat çalışmaktadır.
Ancak en trajik süreler okula devam etmeyen çocuklar için görülmektedir. Haftalık ortalama fiili çalışma süresi okula devam etmeyen çocuklar için haftalık 54,3 saat ile Türkiye ortalamasının üstündedir
Ücretli, yevmiyeli veya kendi hesabına çalışan çocukların yüzde 52’si 2012 yılında aylık 400 TL’lik bir gelirle çalışmak zorunda kalmıştır.
Ücretli ya da yevmiyeli olarak çalışan çocukların,
% 3,4’ü sakatlanma ve yaralanma yaşamıştır.
% 34’ü aşırı yorulmaktadır.
3’te birine işyerinde yemek verilmemektedir.
% 36’sının haftalık izni yok.
Yıllık ücretli izin % 89 için yoktur.
Mesleki eğitim için çalışanların oranı %21,7 seviyesindedir
Bütün bu tablo çocukların düşük ücretlerle ve kötü çalışma koşulları altında çalıştırıldığını ortaya koymaktadır.
Çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik ortaya konulan çabalara rağmen yeterli bir sonuç alınamamasının arkasında, emek piyasasının esnekleşmesi ve kuralsızlaşmanın yaygınlaşması gelmektedir. Kimi sayısal verilerden hareket ederek Türkiye gerçekliğinin sadece olumlu yanı kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır. Hâlbuki verilerin yüzeyini kazıdığınızda gerçeklik tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak 2012 yılında yasalaşan 4+4+4 yasası ile zorunlu ilköğretim yaşı 6-13 yaş aralığına çekilmiştir. Bu durumda ortaokulun bitiş yaşı aynı zamanda çocuk işçiliğinin yaygınlaşma yaşını fiilen 13’e düşürmüştür. Yine esneklik başlığı altında evden ve uzaktan çalışmayı yasal hale getirme çabası ev içinde çalışan 8 milyon çocuğu doğrudan ilgilendirmektedir.
Çocuk işçiliği, yoksulluk ve güvencesizlik zemininde yükselen istihdam stratejilerinin yapısal olarak ürettiği bir sonuç olarak görülmelidir. Dolayısıyla çocuk işçiliği ile mücadele bu strateji ile mücadeleden geçmektedir.
 
 

SAĞLIK  ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ŞİDDETİ ÖNLEME GÜNÜ

            DR.CEM ŞAHAN

Üç yıl oldu Dr. Ersin Arslan’ı yitireli.*

Dr. Ersin Arslan, Gaziantep’de bir hasta yakını tarafından bıçaklanarak katledildi. Aradan iki yıl geçti, ancak sağlık çalışanları ülkenin dört bir yanında her gün şiddet görmeye devam ediyor. Ersin’in ölümünden sonra, genç bir sağlık emekçisi Dr. Melike ERDEM sisteme isyanını kendi canıyla ödedi. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Yoğun Bakım Hemşiresi Rabia Önal öldüresiye dövüldü. Kaymakamın dövdüğü doktor, Hastane Müdürü’nün kovaladığı sağlık çalışanı, emniyet güçleri ve başhekimlerin saldırısı, hasta ve hasta yakınlarının yerlerde tekmelediği hamile doktor, dövülen yoğun bakım asistanları, silah çekilen acil servisler, silahlı tehditler, kovalanan doktorlar, diş hekimleri, hemşireler.. …

Bunlar kamuoyuna yansıyanlar.

Ya bilmediklerimiz, ya açıklanamayanlar?

Dr. Ersin Arslan’ın öldürülmesinden sonra sağlıkta şiddetin önlenmesi için pek çok eylem ve etkinlik yapıldı. TBMM’de sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet olaylarını araştırmak için komisyon kuruldu. Komisyon toplantılarına katıldık, şiddete ilişkin görüşlerimizi ifade eden raporlar verdik. Sonunda bu komisyon, altına imza atabileceğimiz bir rapor hazırladı. Sağlık Bakanlığı Beyaz Kod uygulamasını başlattı. Bu hatta her gün ortalama 30 şiddet olayı bildiriliyor. Bunlar sadece bildirilenler ve çoğunun bildirilmediğinin farkındayız. Tablo kötü.
 

TBMM raporunda da yer alan temel bir talebimiz var. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti azaltmaya katkısı olacak bir yasal düzenleme gerekiyor. Bu düzenlemeye yönelik önerimizi Sağlık Bakanlığı’na, TBMM’de grubu bulunan partilere ve sağlıkçı milletvekillerine ilettik. Ne  yazık ki bizim önerimiz gibi “somut caydırıcılığı olan yasal düzenleme” yerine son çıkan sağlık torba yasasında pratikte karşılığı bulunmayan bir düzenlemeye gidildi. Sağlık çalışanlarına dayak atanlar yine ellerini kollarını sallayarak ortada dolaşıyor, ertesi gün dayak attıkları sağlıkçıyı tehdit etmeye devam ediyor. Sağlıkta şiddeti önleyecek gerçek bir yasal düzenleme yapılmadan bu konuda bir ilerleme olmayacağı çok açık, bunu yöneticilerden ivedilikle bekliyoruz. Göstermelik yasal düzenlemeler değil, samimiyet bekliyoruz.
 

Bir diğer önemli talebimiz de 17 Nisan’ın tüm Dünya’da “Sağlık  Çalışanlarına Yönelik Şiddeti Önleme Günü” ilan edilmesidir. Dr. Ersin Arslan’ın ölümü tüm Dünya için hatırda tutulması gereken bir olaydır ve 17 Nisan, Dünya’da Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddeti Önleme Günü ilan edilmelidir. Bunun gerçekleşmesi ve Dünya Sağlık Örgütü’nce ilan edilmesi için Dünya Sağlık Asamblesi’nde karar alınması, Sağlık Bakanlığı’nın  da bu öneriyi Dünya Sağlık Asamblesi’ne götürmesi gerekiyor. Geçtiğimiz yıl tüm çabamıza, Sevgili Ersin’in ailesinin desteğini alıp Sağlık Bakanlığı nezdinde yaptığımız girişimlere rağmen bu öneri  Sağlık Bakanlığı tarafından  götürülmedi. Sağlık Bakanı’nın samimiyetle bu konuyu çözümlemesini bekleyeceğiz; Ersin’ler unutulmasın,  Dünya’da başka Ersinler olmasın diye!

Sağlık çalışanları şiddeti sadece hasta yakınlarından görmüyor. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın sağlığı ticari bir hizmet haline getirmesi ve  üzerinden “kar” elde edilmesinin yarattığı baskı ve mobbing bir yana; çalışanlar yöneticilerden doğrudan şiddet de görüyor. Kaymakamın yerde tekmelediği kadın aile hekimi akıllardadır. Atanmışlar, seçilmişler ve daha nicesinin şiddetini de unutmadık.
 

Sağlık Çalışanlarına yönelik şiddetin nedenleri çok yönlü olmakla birlikte; çalışanları, hasta ve hasta yakınlarıyla karşı karşıya getiren akıl dışı bir sağlık sistemi var.

Ödeme güvencesini tamamen yitirmiş, çalışanları birbiriyle rekabete sürükleyen, sağlıkta kaliteyi düşüren PERFORMANS uygulaması var!

• Gittikçe ağırlaşan iş yükü ve angarya,  7/24, esnek-kuralsız ve baskı altında çalıştırılma var, hemşirelerde haftada 56, asistan hekimlerde 90 saate kadar uzayan mesailer var!

• Birlik Hastaneleri arasında dama taşı gibi dolaşma, işyeri güvencesinin tamamen ortadan kalkması, görev tanımı dışında “sağlıkçı her işi yapabilir mantığı” ile çalıştırılma var!

• Özel sektörde güvencesiz, parasını alamadan, kölelik koşullarında çalışma var!

• Sağlık Hizmetine ulaşmanın önünde bin bir türlü engel var, her kademede ödenen katkı-katılım payı ve ilave ücretler var!

• Hükümet, siyasetçiler ve yöneticilerin “Sağlık Çalışanlarını” itibarsızlaştıran, küçük düşüren, hedef gösteren kışkırtıcı üslubu ve açıklamaları var!

Tüm bunların sonucunda bozuk bir sağlık sistemi, tedavi olamayan hastalar, çalışanlara yönelmiş öfke ve şiddet var!

Böyle sağlık sistemi olmaz.

Bu şartlarda, iyi hekimlik, diş hekimliği, hemşirelik, ebelik, teknisyenlik yapılmaz!

Nitelikli sağlık hizmeti verilmez!

Onun için; Üzgünüz/ Kırgınız/ Öfkeliyiz!

Halkımıza daha iyi bir sağlık hizmeti sunabilmek için; halkımızı verdiğimiz bu mücadelede yanımızda olmaya, hükümeti; şiddeti doğuran, emekçileri ve halkı mağdur eden bu sistemi ortadan kaldırmaya, işkolundaki sağlık emek ve meslek örgütleri olarak birlikte çözüm üretmeye davet ediyoruz.

*TTB Basın Açıklamasından

 

 

ACİL SERVİS  HİZMETLERİ SOS VERİYOR!

DR.CEM ŞAHAN

Geçen hafta Samsun’da  Yoğun  Bakım ünitelerinin  yoğunluğu ve  yer  bulunmaması üzerine  gazetemizde bir  dizi yazı ve haber  yayınlandı.Sonra Zekeriya’nın  bu konuda  görüş aldığı yöneticilerin görüşleri yer buldu  gazete  sayfalarında..

Sorunun  daha derin  bir  temelinin olduğunu  düşünüyorum.

Sağlıkta  Dönüşüm  Programı  adı  altında  13  yıllık bir  yıkım  programının  bizi  getirdiği noktanın bir  görüntüsüdür yaşananlar..

*Bugün Samsun’da  Acil  servislerde  hekim  istihdamı yetersizdir.

*Bugün Samsun’da  Acil servislerde  hemşire  istihdamı yetersizdir.

*Bugün Samsun’da  Acil servislerde  yardımcı sağlık  Personeli  yetersizdir.

*Bugün  Samsun’da  acil servislerde  güvenlik  sorunu vardır.

*Merkezdeki tek devlet  hastanesinde  ortalama  acil serviste  ortalama günde  1100  hasta  bakılmaktadır. Bu hizmet 12 saat  için  2 hekim  tarafından  verilmektedir. Kimsenin  aklına  bu merkezi  hastanenin  17 olan acil  servis hekim  istihdamının neden 12(10) olduğu konusunda  ve  bunu  sağlamanın gerekliliği konusunda bir girişim gelmemektedir. 1100-1200  rakamı sadece  çok büyük afetlerde  rastlanabilecek  sayıdır.

*Acil serviste  görev yapan hekimler, tedirgindir. Yoğun iş yükü ile  karşı karşıyadır. Nöbet sistemleri insani değildir.

*Acil  servislerde  görev yapan  hemşirelerin yoğun bir  tükenmişlik içinde olduğunu, onları 1 dakika  izlerseniz hemen anlarsınız. Samsun’da temel itirazlar, Haftada 3 ‘ü bulan gece çalışması,Sağlık erkine yakın duranların nöbetten muaf tutulması,Acil servislerde ve yoğun bakımlarda çok az sayıda hemşire görevlendirilmesi,Teknik imkânsızlıkların hemşirelere yüklenmesi, Gece nöbetlerindeki ilaç sıkıntısı, Gece nöbetlerinde diğer sağlık personeli eksikliğine bağlı artan iş yükü, Sürekli doldurulan form benzeri dokümanlardan,  hastaya ayrılan sürenin kısalması,Gece güvenliğinin hastane yönetimlerince sağlanamaması, Yoğun bakımlarda hekim istihdam edilememesine bağlı ek iş yükü, İş yükünün eşit dağıtılamamasına bağlı sorunlar, Yönetenlerin hürmetsiz davranışları üzerinde yoğunlaşıyor.

*77 milyonluk ülkede 2014 yılında:

370 milyonun üzerinde hastane polikliniği,

100 milyonu geçen acil başvurusu!

Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Sağlık Tesisleri Acil Sağlık Hizmetleri Daire Başkanı Sağlıkta Verimlilik Dergisinin Kasım 2014 tarihli sayısında şöyle yazıyor:

a) Basamak sağlık hizmetlerinin yetersizliği sebebiyle hastaların acil servisi tercih etmesi

b) Hastane iç ve dışından acil servislere uygunsuz olarak yönlendirilen, diğer birimlerde sonuçlandırılması gereken hastaların acil servisler üzerinde yarattığı ek yük

c) İç sevkler- polikliniklerden tedavi, yatış ve basit işlemler için acil servislere yönlendirilen hastalar

d) Kronik hasta bakım olanaklarının yokluğu sebebiyle bu hastaların acil servisler dışında alternatifinin olmaması

e) Randevusuz bakım olanaklarının olmaması dolayısıyla bu şekilde hizmet veren tek yer olan acil servislere hastaların başvurmak zorunda kalması

f) Adli vaka giriş-çıkış muayeneleri, enjeksiyonlar, pansumanlar, hastalık raporu alma, işbaşı kağıdı alma gibi acil olmayan durumların acil servis üzerinde yarattığı ciddi iş yükü

g) Acil servis hizmetlerinin acil olmayan haller için diğer birimlere göre daha ucuz olması”

Samsun ve  Ülkemizde ki Acil servisler Dünya’nın hiçbir yerinde olmadığı kadar yoğundur, içinden çıkılmaz hale sürüklenmiştir. Kar amacına odaklanan sağlık sistemi sadece yoksul yurttaşlarımızı değil, oluşturduğu güvensizlik ortamı nedeniyle ödeme gücü olan yurttaşımızı da tedirgin eden noktaya ulaşmıştır.

YAŞLILIK (GERİATRİ) NOTLARI -1-

DR.CEM ŞAHAN

Bu  ülkede/kentte  yaşlılık  konusunda  ortak bir bilinç ve  sosyal politika  geliştirmek, Avrupa  Birliği  zorlamaları ile çok yavaş bir yol  alıyor.

Emekliliğini  yaşayan –yaşamayan- insanlarımıza doğru bir hizmet  sunduğumuzu söyleyemeyiz.

Emeklilerin ve yaşlıların örgütlenmeleri de kısıtlı.

Karşımızda bir Emekli-Sen gerçeği duruyor. Bu  hafta  sonu  Samsun  Şubesinde  Emekli-Sen  Genel  Başkanını  dinleyeceğiz. Ben de  Sağlıkta Dönüşüm ve  Yaşlılık konusunda bir sunum  yapacağım. Bu  amaçla  Halk  Sağlığı  Uzmanları Derneğinin  Raporundan hazırladığım notları sizlerle  paylaşacağım:

*Gelir durumu açısından bakıldığında ise yaşlıların %31’nin herhangi bir geliri yok iken %51’inin emekli maaşı(doğrudan kendisine ait veya dolaylı olarak), %13’ünün ise yaşlılık aylığı bulunmaktadır.

Yaşlılık aylığı özellikle çok ileri yaşlı olarak tanımlanan 85 ve üzeri nüfus için önemli bir gelir kaynağı olduğu görülmektedir (yüzde29).

*TNSA-2008 sonuçlarına göre 65 yaş ve üzerinde olanların %12’sinin sağlık güvencesi bulunmamaktadır ve yaş ilerledikçe sağlık güvencesi olmayanların yüzdesi de artmaktadır.

*Sağlık güvencesi olanların ise büyük bir kısmı SSK’lı ve Bağ-Kur’ludur. Emekli Sandığı’na bağlı olanlar yüzde 15 civarındadır. Yeşil kart ise özellikle de 85 ve üzerindeki yaşlı nüfus için önemli bir sağlık güvencesi olmaktadır.

*Türkiye’de günümüzde 5 milyondan fazlı yaşlı bulunmaktadır. Doğurganlıktaki düşüşün azalmaya devam etmesi ve yaşam beklentisinin sürekli bir biçimde artış göstermesi, yaşlı nüfusun toplam nüfus içerisindeki sayısal büyüklüğünün de kademeli olarak artacağı anlamına gelmektedir. Nüfus projeksiyonlarına göre 2025 yılında 65 yaş ve üzeri nüfusun 8.5 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir.
 

*Ülke genelinde, yaşlılara yönelik sağlık hizmetleri genel sağlık hizmetleri içinde yürütülmektedir. Yaşlıların,birinci basamakta, bir risk grubu olarak ele alınması ve izlenmesi gerekliliği Sağlık Hizmetlerinin Yürütülmesi Hakkında Yönerge’de yer almıştır. Bu yönergede sağlık ocaklarının yaşlılarından haberdar olması; kronik hastalığı olanları yılda iki kez evde ya da kurumda izlemesi; genel olarak yaşlıların yılda iki kez sağlık kontrolünden geçmesi; gerekli görülenler için sosyal yardım kurumları ile iletişime geçilmesi birinci basamağın görevleri içinde belirtilmiştir (14).

Hatta 2006 yılında yayınlanan Gezici Sağlık Hizmetlerinin Yürütülmesi HakkındaYönerge’de Sağlık Ocağı ‘’gezici sağlık hizmeti ekibi 65 yaş ve üstü kişileri tespit etmeli, yılda en az iki kez genel fizik muayeneden geçirmelidir’’ ifadesi yer almaktadır.

*Birinci basamakta dikkat çeken bir uygulama da aile hekimine yapılacak ödemelerin hesaplanmasında kullanılan katsayılardır. Yaşlılar için kullanılan katsayı bebek ve çocukların katsayısına eşittir (17). Bu uygulama yaşlıların istekleri dışında, hekime kaydedilmesini önlemek açısından önemlidir.

*Bölgesinde yaşayan toplumun sağlığını geliştirmeyi ve korumayı ön plana alan Toplum Sağlığı Merkezleri’ne ise yaşlı sağlığı konusunda bir sorumluluk verilmemiştir.

*Türkiye’de düşük SED’in sağlıksız beslenme, fiziksel inaktivite, yetersiz sosyal destek, kötü öznel sağlıalgısı, kötü bilişsel durum, yüksek ölüm kaygısı, tedaviye uyum göstermeme, ihmal, kötü yaşam tatmini, yetersiz günlük yaşam aktivitesi, kötü yaşam kalitesi, yetersiz ilaç bilgisinde risk olduğunu gösteren çalışmaların sayısı daha fazladır.

*Dünya Sağlık Örgütü tarafından Haziran 2010’da “Küresel Yaşlı Dostu Kentler Ağı” kurulmuştur. Yaşlıların kapasiteleri ve verebileceklerini gören, yaşa bağlı ihtiyaçlarına ve tercihlerine karşılık veren, kararları ve yaşam tarzlarına saygı gösteren, savunmasız olanları koruyan, toplum yaşamının her alanına katılmalarını teşvik eden; politika, hizmet, oluşum ve yapıların bulunduğu kentler “Yaşlı Dostu Kent” olarak tanımlanmaktadır.

Yaşlı dostu kentlerin ilgilendikleri temel alanlar; dış mekânlar ve binalar, ulaşım, konut, sosyal katılım, toplumsal yaşamaya dâhil edilme ve saygı, vatandaş olarak katılım ve istihdam, bilgi edinme ve iletişim, toplum desteği ve sağlık hizmetleridir. İstanbul Yaşlı Dostu kent projesini içerisindedir. Malatya, Amasya, Çankaya ise bu projeye dahil olmaya çalışmaktadır.

*Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği tarafından 2012 yılı “Avrupa Aktif Yaşlanma ve Nesillerarası Dayanışma Yılı” olarak kabul edilmiştir. Bu yıl kapsamında, aktif yaşlanma konusunda farkındalık artırımı, iyi uygulamaların tespit edilerek paylaşılması, karar vericilerin ve ilgili tarafların aktif yaşlanmaya olanak sağlaması yönünde cesaretlendirilmesi amaçlanmaktadır.