26 Haziran 2011 Pazar

BÜYÜKŞEHİR BİNİCİLİK TESİSLERİ

BÜYÜKŞEHİR BİNİCİLİK  TESİSLERİ
DR.CEM  ŞAHAN
            Melike  hafta  sonu, cuma  çok  heyecanlıydı. Yarın Ömer  dayım  beni  ata  bindirecek.  Cuma  akşamı  heyecanla  uyudu. Aklıma  Ömer  Seyfettin  geldi. Yatılı  okulda  zorunlu  okuma  saatleri.. Ömer Seyfettin’in  1908 de  ilk  hikayesinin  adıdır  AT. Bu hikayesinde Vardar kıyılarında atını dört nala süren bir biniciyi anlatır. Binici, atını dört nala sürerken süratin verdiği duygu ve hayallere kapılır. Yazar bunu şöyle anlatır:
“Ormanın yapraksız ağaçları artık etrafında geçici bir çizgi fırtınasıydı. Yek ahenk bir rüzgar, kulaklarımda vızıldıyordu. Ben, vakur bir kuvvetin üstünde uçuyor gibi, pek çabuk yaklaşan uzaklara bakıyor, bu azgın ata bindikçe daima duyduğum şeyleri tekrar hissediyorum.”
“ Ah dört beş asır evvel yaşasaydım!” diye mütelezziz oluyordum. Bağlar, ova her taraf boştu. Semada sakin bulutlar, beyaz ve cesim köpükler halinde sabit duruyordu. Atım nihayet yavaşlar gibi oldu. Süatliye geçecekti. Ben hayalatımdan uyanmamak için tekrar kamçımı savurdum. Eski dört nal daha çılgın, daha mecnun tezayüt etti. Kütüklerin, hendeklerin üstünden atlıyordu. Tarlalardan kalkan çamur parçaları etrafa, bazen de üstüme sıçrıyordu. Dört beş asır evvel yaşamak… Bu ne tatlı bir hayattı..
Cumartesi  Atakum İlçesi Büyükoyumca mahallesi hudutları dahilinde 50.000 metrekarelik alan üzerine kurulu Atlı Spor Tesislerine  gittik. Benim  ilk  gidişim. Dostça  bir  karşılayış.  İnanılmaz  bir  manzara. Temiz  hava. Atakum’daki  sıcak  havaya  rağmen, serin  bir  esinti.
Melike  ve  arkadaşı  hemen  Midillilerin  üzerindeler..
Çok  heyecanlılar. Melike’nin  atının  adı  Prenses.  2  turdan  sonra  onu  okşamaya  başladı. Hasan  başta  olmak  üzere  çalışanlar çok  yardımcı. Hoşgörü  ve  samimiyet  insanın  içini  ısıtıyor.
Sohbet  ediyoruz.
Bu  tesislerde İngiliz, Arap, İran, Amerikan, Avusturya, ve Hollanda cinsi 22 atla eğitim veriliyor. At binme   ile  tedavi  alan  özürlü   çocuklardan  bahsediyorlar  konuşma  sırasında. Zaptedilmeyen, hırçın  çocukların atları  görünce  nasıl sakinleştiklerini..Eğitim  fiyatları, hizmete  göre  orta  gelirli  ailelere    uygun.
Atla  tedavi..
Atla tedavi (Hippotheraphy), atları bir “terapist” olarak kullanarak yapılan bir tedavi şeklidir ki, özürlü kişilerde kavrayışa ait, fiziksel, duygusal, sosyal, öğrenmeye ve davranışa ait  değişikliği  ve  gelişmeyi  hedefler.
Otizm, Depresif, Down Sendromu, öğrenme bozuklukları, gelişim gerilikleri, işitme sorunu olan 7–15 yaş arasındaki özürlüler,  fizyoterapistler ve psikologlar tarafından uygun bulunması şartıyla hippoterapi seanslarına katılabilir.
Sonra  merakım  arttı.  Hippoterapinin  tarihçesini  okudum:
‘’ Engellilerin atla tedavisi alanında uzmanlaşmanın ne zaman başladığı net değildir, ama tarihi kayıtlar ata binmenin fiziksel ve duygusal yararlarının antik yunan zamanına dayandığını göstermektedir. MÖ.460–377 yılları arasında Hipokrat “Doğal Egzersiz” adlı yazısında ata binmekten bahsetmiştir. 1569’da, İtalyan Merkurialis “Jimnastik Sanatı” adlı eserinde ve 1780’de Fransız Tissot “Medikal ve Cerrahi Jimnastik” adlı eserlerinde ata binmenin en faydalı yürüyüş şekli olduğunu yazmışlardır. Bu yüzyılın başlarında, İngiltere engellilerin ve ikinci dünya savaşında yaralanan askerlerin terapileri için atları kullanmanın faydalarını keşfetti. 1950’li yıllarda İngiliz fizyoterapistleri her türlü engelin ata binerek tedavi edilebileceğini keşfetmeye başladılar. 1952’de Liz Hartel'in çocuk felci olmasına rağmen, Helsinki at terbiye olimpiyatlarında gümüş madalya kazanması medikal ve at uzmanlarının dikkatini çekti. Avrupa’da atla terapi yapan merkezler kurulmaya başladı. Atla terapi merkezleri 1960’lı yıllarda Avrupa, Kanada ve Amerika'da yayılmaya başladı…’’
İnsan  hikayelerinin  giderek eski  Türk  filmlerindeki  acıklı  sahnelere   döndüğü  bir  kentte,insana, çevreye, kentte  dair iyimser, içimizi  serinleten, umudumuzu  çoğaltan  bir   gezinti  oldu  Binicilik  tesisleri…
Sanki  bu  kentte  değildik.
Sanki  yaşananlar  bu  zamana  ait  değildi.
Dört beş asır evvel yaşamak… Bu ne tatlı bir hayattı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder