15 Nisan 2012 Pazar

OKULLARDA SÜT DAĞITIMI

OKULLARDA  SÜT  DAĞITIMI

DR.CEM  ŞAHAN
     Ben Kapitalizmim ve uykumda "daha ucuz işçi..." diye sayıklarım.
              10  Nisan  civarında  öğrendim.

            Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan "Okul Sütü Projesi" nin  hayata  geçirileceğini…

            Tüm  neoliberal  yaklaşımlardan  bağımsız  olarak  bu  projenin  temel  çıktısı,  Sosyal  devlet  olma  gereğidir.

            O  kadar  unuttuk ki, bu  bana  iyi  geldi.

            2008  yılında,  SAMSUN  ÇOCUK  RAPORUNU  hazırlarken,  köy  okullarında yoksulluğun  çocuklar  üzerine  etkilerini  çok  açık  şekilde  görmüştüm..

            Vezirköprü’nün, Ladik’in, Asarcık’ın, Ayvacık’ın  köylerinde  okul  çocuklarını..

            Rapor’un  başlangıcı  şöyleydi:

            ‘’Sağlıkta bölgesel  eşitsizlikler, Türkiye’de  olduğu  gibi  Samsun  il  merkezi  ve  ilçe  köylerinde de  geçerlidir. Söz  konusu  eşitsizlikler  en  çok  toplumun  ekonomik  alt  grupları , çocuklar, yaşlılar, kadınlar  , özürlüler  için  risk  oluşturmaktadır. Sağlık  açısından  daha  duyarlı  olmaları, ve  potansiyel  risklere  açık  olmaları  nedeniyle  çocuklar  sağlıktaki  eşitsizliklerden  daha  fazla  etkilenmektedir. Yoksulluk  artıkça, her  aşamada  sağlık  düzeyi  kötüleşmektedir.’’

            Ve  raporu:

            ‘’Devletin yeniden yapılanma süreci nedeniyle kamunun daraltılması, kamu kurumlarının örgütsel ve finansal olarak giderek zayıflaması Samsunda Çocuk Sağlığını olumsuz etkilemektedir.’’ diye  bitirmiştik. 

Kentte/ülkede  çocuk  yoksulluğu  artıyor.

Yoksulluğun çocuklar üzerindeki en sık görülen etkisi, beslenme yetersizliğidir. Yoksulluk, eve giren besinlerin yetersizliğine, ev içi stres ve annenin kronik yorgunluğu nedeniyle anne sütünün erken kesilmesine, annenin beslenme yetersizliğine ve bebeklerin düşük doğum ağırlıklı olmasına, sağlıksız fiziksel ortama ve yetersiz sağlık hizmetine neden olarak çocuklardaki beslenme yetersizliğinin temel belirleyicisi olarak rol oynamaktadır.


 Yoksulluk annelerin eğitimsizliği yoluyla da beslenme yetersizliğine katkıda bulunmaktadır. Bütün bölgelerde yoksulluk arttıkça düşük ağırlıklı çocuk oranının da arttığına dikkat çekilmektedir. Dünyadaki beş yaş altındaki çocukların yüzde 27'sinin ağırlığının yaşına göre düşük olduğunu ve bunların da büyük bir kısmının gelişmekte olan ülkelerde yaşadığını tahmin etmektedir.

Bu  kentte  dair  hazırladığım  Çocuk  Yoksulluğu  Raporu’nda da:

‘’Samsun'da çocuk yoksulluğu hızla artmaktadır. Samsun'da kalkınma modeli olarak yapılandırılan politikaların halkın ve özellikle çocukların yoksulluğunu gidermede yetersiz kalmaktadır ve gelir adaletsizliğine yol açmaktadır. Samsun kırsalının marka yolculukları, Avrupa Birliği (AB) hayalleri, strateji programları ile kaybedecek zamanı yoktur.

 Kent-kır eşitsizliği çocukların gelişimi önünde ciddi engeller oluşturmaktadır. Çocuklar arasında eğitim eşitsizliği belirginleşmektedir. Kırsal alanlarda annelere ve çocuklara yönelik sağlık hizmetlerine ulaşma zorlaşmaktadır. Sosyal güvenlik ve sağlık sigortası sistemleri dağınıklığı belirginleşmektedir.

 UNİCEF'in de belirttiği gibi yoksulluğun tek bir göstergesi yoktur ve bu nedenle nicel terimlerle ifadesi her zaman kolay değildir. Yoksulluk çocukların hem biyolojik hem de zihinsel potansiyellerini olumsuz etkiler.

 Samsun'da çocuk yoksulluğunu izlemek, etkilerini kamuoyuna anlatmak ve çözümler üretmek üzere Çocuk Yoksulluğu Merkezi kurulmalıdır. Samsun'da işsizliği azaltacak ve toplumsal eşitsizlikleri düzeltecek sosyal program acilen başlatılmalıdır. Kaynakların kullanımında en dezavantajlı çocuklara öncelik verilmelidir. Çocukların hepsine sağlık güvencesi sağlayacak çocuklara ücretsiz sağlık hizmeti yasası için siyasilere sivil baskı yapılmalıdır’’  diye  cümleler  kurup:

‘’Anaokulu ve ilköğretim öğrencilerine günlük ücretsiz süt verilmelidir. Eğitimin tüm aşamalarında sağlıklı beslenme önemlidir. Ancak özellikle anaokulu ve ilköğretim birinci kademe öğrencilerinin diğerlerine göre daha dikkatli ve sağlıklı beslenmeleri gerekmektedir.’’  önerisinde  bulunmuştum.

Bu  kentte her  gün, aynı anda hem sosyo-ekonomik dezavantaj hem de kimlik bazlı ayrımcılık yaşayan grupların mağduriyetlerinin birbirine eklemlenerek her boyutta nasıl arttığını ve kalıcılaştığını gözler önüne seren  olayları, izliyoruz…

Dünya Sağlık Örgütü’nün Health Policy for Children and Adolescence (HBSC) raporuna göre Türkiye, 11-15 yaş çocukların sağlıkşikâyetlerinin (baş ağrısı, karın ağrısı, yorgun ve sinirli hissetme, endişeli hissetme, uyku bozukluğu,baş dönmesi) en yüksek olduğu ülke. Diğer yandan aynı rapora göre ailenin geliri düştükçe çocukların sağlık şikâyetleri artıyor. Rapor bu durumun çok çeşitli faktörlere dayanabileceğini vurguluyor ki bu faktörlerden biri gıda yoksulluğu olarak ortaya konuyor.

Hangi  amaçla  tasarlanmışsa tasarlansın, Okullarda  Süt  Dağıtımı  Projesi, çocuk  yoksulluğuna  küçük bir  merhemdir…

Kusursuz  işlemesi , okullarda  ücretsiz öğlen  yemeğine  dönüştürülmesi  talep  edilmelidir.

4 Nisan 2012 Çarşamba

GELECEK  ATÖLYESİ

ÖZELLEŞEN  TELEKOM VE  TEKEL  İŞÇİLERİ  ve  12  EYLÜL  ÜZERİNE ?

DR.CEM  ŞAHAN

Sistemin  temel  bunalımı  üzerinden  işledi  bu  ülkede/kentte  özelleştirmeler. Başlangıçta  önemli  dirençler, mücadeleler  oldu.  Kıyımlar, yıkımlar oldu.

Yıkılan  aileler..

Huzursuz  çocuklar…

Evde  bir  matem  havası  ile  yenilen  yemekler..

İlgisiz  kalan  bebeler..

Yeni  işyerlerinde  yaşanan    bilmezlik…

Özelleşen  işyerlerinde  kalanlardaki  yalnızlık..

Yabancılaşma…

Zorunlu  itiat..

Düşünüyorum da bu  kentte   özelleştirme  sonrası mağdur işçinin  evinde neler  yaşandı.  Kimlerin  hayatı  etkilendi?

Çocukların  eğitimi  aksadı mı?

Çocuklar  ağladı mı?

Kaç  gün  o  yuvalarda  hüzün  hüküm  sürdü?

Kaç  işsiz  depresyona  girdi?

Kaç  işsiz  intihar  etti?

Kaç  özelleştirme  mağduru  anti-depresan  ilaç  kullanıyor?

O  süreçlerden  ruhlarında  neler  kaldı..

Yaşanan  zorunlu  göçler, evden  ayrılmalar  çocukların  kalplerinde  hangi  izleri  bıraktı?

Türkiye’de  özelleştirmelerin   insanı  boyutu  hiç  tartışılmadı.

Bilimsel  yönden  sosyolojik  ve  psikolojik  olarak  akademik  çalışmalar  yapılmadı..

Çünkü  12  Eylül’ün  akademisyenleri  neoliberal  sisteme bilimsel  katkı  yapmak misyonunun  yerine  getiriyordu.

Bilgi  iktidarını,  bu  yoksul   insanların  kandırılmasına  araç  olarak  kullanıyorlardı.

Çünkü  onlar  piyasa  ve  sermaye  için kirli  bilgiyi  yayan  zavallılardı.

………………….

Dün  hastanede rastladım  ikisine..

Telekomu  anlattılar  bana..

Tekeli  anlattılar..

20 yıl sigara  fabrikasında  çalışan  işçinin  ne  işi  vardı  hastane  kadrosunda..

Ya  da  17  yıldır  telefon  hattı  tamiri  yapan  o ürkek  memurun..

……………………

Ankara  tiyatro  alanı  gibiydi  dün..

12  Eylül’ün  bu ülkede  açtığı  özelleştirme  yaralarını  kurutabilecek misiniz  mesela?

Eğitim  sisteminizin  yok  ettiği  Yağmurları  geri  getirebilecek misiniz?

Engin Yıldırım.

51 yaşındaydı.

‘’Türk Telekom’da çalışıyordu./Özelleştirmeden sonra OMÜ Merkez Santralleri’ne gönderildi çalışmak için. 9 Mayıs Pazartesi günü Ziraat Fakültesi santralinin onarımı için görevlendirildi. 35 bin watt’lık elektrik direğinde yüksek gerilimde yaşamını yitirdi. Evliydi. 2 çocuğu vardı. Böyle bir görevi, sorumluluğu var mıydı? Telefon direğinde nasıl yüksek gerilim olurdu? Yetkisi, eğitimi neydi? Bilmiyorum.’’  cümleleri  yaşasın  piyasa, yaşasın  sınırsız  sermaye  diyen  12  Eylül’ün neresinde  duruyor  acaba?

Bu ülkedeki/kentteki  özelleştirmeler  ve  mağdurları, 12  Eylül’ün  ürünleri midir?

Gerçekten  çok  vicdanlı  bir  açıklama  yaptı  Türk  Tabipleri  Birliği..

‘’Yargılaması sembolik olanın demokrasisi de semboliktir!

 Bugün 12 Eylül 1980 darbe heyetinin iki baş aktörünün yargılanması başlıyor. Çok şey yazıldı, çizildi; daha da yazılacak, söylenecektir.Davanın iki kişiyle ilgili açılmış olması nedeniyle sembolik anlamına vurgu yapılıyor.2012 yılında, otuz yılı aşkın bir süre sonra Türkiye sembolik anlamı olan bir yargılama yapıyor.

 Neden?

 12 Eylül’ü yargılamak açısından sembolik bir irade/iktidar mı vardır ki yargılama özgürce ve bütün kapsamıyla karşılık bulmamaktadır?

Darbenin 24 Ocak 1980 kararlarıyla ilgisi, Amerika’nın hamiliği/izin verip desteklemesi, yol göstericiliği, Genelkurmay’ın emir komuta içerisinde yerine getirişi, (düşüncesi iktidarda olup yargılananların da olduğu) darbenin esas olarak emek/emekçiler, özgürlük, eşitlik, adalet isteyenleri hedef aldığı, sermayenin memnuniyetle karşıladığı ve çizilen çerçevenin ruhuna uygun bir ekonomi politikanın o günden bu yana izlendiği biliniyor.

14 Mart 2012 Çarşamba

BEHÇET AYSAN, 14 MART VE ZAMAAŞIMI

BEHÇET AYSAN, 14  MART, ZAMANAŞIMI

DR.CEM  ŞAHAN

Türk  Ceza  Kanunu’nun  77.maddesi

(1) Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plân doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur:

a) Kasten öldürme.

b) Kasten yaralama.

c) İşkence, eziyet veya köleleştirme.

d) Kişi hürriyetinden yoksun kılma.

e) Bilimsel deneylere tâbi kılma.

f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.

g) Zorla hamile bırakma.

h) Zorla fuhşa sevketme.

(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin işlenmesi halinde, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin işlenmesi halinde ise, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.

(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez

.……………………………..

1993  Temmuz’unda bir  hekim  meslektaşımız   , Sivas’ta yakılarak öldürülmüştü.

Adı Behçet Aysan’dı.

Bir  14  Mart  arifesinde  bir  kez  daha  zaman aşımı  ile  öldürüldü.


Zülmün eğemenliğinin yenildiği günlerde,

TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE'DE,

14 Mart konuşmalarında:

''Suçluyu başka yerde aramayalım. Suçlu içimizde, içimizdeki birtakım zihniyetlerde.'' denmediği, güzel günlerde...

İnsanlık  suçlarının  olmadığı bir  ülkede…

BİR EFLATUN ÖLÜM

kırgınım, saçılmış

bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım

geceden

git dersen giderim

kal dersen kalırım

git

dersen

kuşlar da dönmez, güz kuşları

yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım

o iyi günleri,

kötü

günleri bırakırım.

aynı gökyüzü aynı keder

değişen bir şey yok ki

gidip

yağmurlara durayım.

söylenmemiş sahipsiz

bir şarkıyım

belki

sararmış

eski resimlerde kalırım

belki esmer bir çocuğun dilinde.

bütün derinlikler sığ

sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç

ölüm hariç.

aynı gökyüzü aynı keder.


11 Mart 2012 Pazar

TAVUK ARARKEN BEBEK CESEDİ BULMAK

TAVUK  ARARKEN  BEBEK  CESEDİ BULMAK

            ÇOCUK  YOKSULLUĞU  VE  HANE  HALKI  YOKSULLUĞU  ARTIYOR

            DR.CEM ŞAHAN

‘’Tavukları  ararken  bebek  cesedi  buldu’’  şeklinde  yansıdı  haber  sayfalarına vahşet  haberi.

‘’Vezirköprü'de Yeni Mahalle Uzun Sokak'ta İbrahim Mutlu'ya ait evin bahçesinde bir kız bebek cesedi bulundu. Evin komşusu emekli polis memuru Mesut Atik, tavuklarını ararken bir bebek cesediyle karşılaştı. Olay, polise haber verildi.’’

Dün haber  bültenlerine  düşen  Samsun’dan  bir  haber…

Bir  anne-baba  yeni  doğmuş   bebeğini niçin  tarlaya atar?

Nasıl  bir  toplumda  bu  gerçekleşir?

Hangi  sosyal  ortamda  bu  insanlık-dışı  süreç  için  alt  yapı  vardır.

Bir  gebeyi  en  az 6  kez  izliyoruz  diyen –eve  giderek-   sağlık  Bakanlığı, çöpe  atılan çocuğun  annesini  gebeliği  süresince  hiç  izlemiş midir?

Bu  olayda, hane  halkı  yoksulluğun katkısı  nedir?

Bu  olayda, toplumsal  baskının katkısı  nedir?

Bu  olay,  kadın  hakları  açısından  hangi  noktada  durmaktadır?

Bu  olayda  toplumsal  ve  bize  ait  bir suç yok mudur?

………………

Bu  konuda  kamu yönetimsel  erk,  insan/yurttaş  olarak  yaşadığımız  bu  kentte, bizlere/yurttaşlara  herhangi  bir  açıklama  yapacak mı?

…………………….

Her  yıl  Samsun’da  yaklaşık  17.000   kişi  doğum  yaparak  anne  oluyor.  Bu  topluma  ve  kendine  karşı  sorumluluğunu  artıran  ek  bir  yük.  Annelere  ve  dolayıyla  toplumun  geleceğine  dair  haklar  üzerinden  bir  kazanım  söz  konusu  olmadığı  bir  yılı  daha  geride  bırakıyoruz.

Kentte  çocuk  yoksulluğu  artıyor.


Kentte her altı çocuktan biri yoksul. İlçeler arasında eşitsizlikler daha belirgin. Köylerde çocuklarda beslenme eksiklikleri olan çocuklar mevcut.

1- Samsun`da çocuk yoksulluğu hızla artmaktadır. Samsun`da kalkınma modeli olarak yapılandırılan politikaların halkın ve özellikle çocukların yoksulluğunu gidermede yetersiz kalmaktadır ve gelir adaletsizliğine yol açmaktadır. Samsun kırsalının marka yolculukları, AB hayalleri, strateji programları ile kaybedecek zamanı yoktur. Kent-kır eşitsizliği çocukların gelişimi önünde ciddi engeller oluşturmaktadır. Çocuklar arasında eğitim eşitsizliği belirginleşmektedir. Kırsal alanlarda annelere ve çocuklara yönelik sağlık hizmetlerine ulaşma zorlaşmaktadır. Sosyal güvenlik ve sağlık sigortası sistemleri dağınıklığı belirginleşmektedir. UNİCEF`in de belirttiği gibi yoksulluğun tek bir göstergesi yoktur ve bu nedenle nicel terimlerle ifadesi her zaman kolay değildir. Yoksulluk çocukların hem biyolojik hem de zihinsel po tansiyellerini olumsuz etkiler. Samsun`da çocuk yoksulluğunu izlemek, etkilerini kamuoyuna anlatmak ve çözümler üretmek üzere Çocuk Yoksulluğu Merkezi kurulmalıdır. Samsun`da işsizliği azaltacak ve toplumsal eşitsizlikleri düzeltecek sosyal program acilen başlatılmalıdır. Kaynakların kullanımında en dezavantajlı çocuklara öncelik verilmelidir. Çocukların hepsine sağlık güvencesi sağlayacak çocuklara ücretsiz sağlık hizmeti yasası için siyasilere sivil baskı yapılmalıdır.

2- Çocuk ihmali ve istismarı hızla artmaktadır. Çocuk pornografisi konusunda riskli ülke durumuna gelmiş olan Türkiye için önleyici ve yasal çalışmalara öncelik verilmelidir. Cinsel istismarın önlenmesine yönelik örgün ve yaygın eğitim çalışmaları başlatılmalıdır.

3- Temel Çocuk Sağlığı konusunda, çalışmalar Avrupa ülkelerinin çok gerisindedir. Kapatılan Ana Çocuk Sağlığı Merkezlerinin önemi bugün daha iyi anlaşılmaktadır. İlçe hastanelerinde Çocuk acil servisleri yoktur ve çocuk servislerinde yetersizlik sürmektedir. Samsun Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinin yer sorunu, dünyanın hiç bir yerinde ve sağlık siteminde kabul edilemeyecek şekilde, Mehmet Aydın Devlet Hastanesinden boşalan yere taşınma şeklinde çözünmeye çalışılacaktır. Erişkin Hastanesini, çocuk hastanesine dönüştürmek, hem finansal hem de sağlık sistemi açısından tercih edilebilir değildir.

4- Çocuk kansızlığı (Demir eksikliği Anemisi) problemi dahi çözülememiştir.

5- Okul Sağlığı çalışmaları ısrarla ihmal edilmektedir. Oysa yaklaşık 250.000 öğrencisi olan bir şehirde, okul sağlığı çalışmaları koruyucu sağlık çalışmaları açısından yaşamsaldır.

6-Anaokulu ve ilköğretim öğrencilerine günlük ücretsiz süt verilmelidir. Eğitimin tüm aşamalarında sağlıklı beslenme önemlidir. Ancak özellikle anaokulu ve ilköğretim birinci kademe öğrencilerinin diğerlerine göre daha dikkatli ve sağlıklı beslenmeleri gerekmektedir. Eğitimde başarılı olabilmek için beslenmenin ne kadar önemli olduğu bilim çevreleri ve beslenme uzmanları tarafından sık sık dile getirilmektedir. Bu amaçla tüm anaokulu ve ilköğretim birinci kademe örgencilerine ücretsiz olarak günlük süt verilmelidir. Bu temel yaklaşımlar, samsun`da yok sayılmaktadır.

7- Okul öncesi Eğitimin yaygınlaştırılmasında sorunlar, devam etmektedir. Kamusal Okul Öncesi eğitimini geliştirmek, yaygınlaştırmak gibi temel bir görev bu ilin yönetimsel erkini beslemektedir.

8- Engelli çocukların eğitimi konusunda bu kentin temel sorunları tanımlanmamıştır. Bu çocuklara yönelik kamusal eğitim kurumları yetersizdir. Personel yetersizlikleri, bina yetersizlikleri planlamaya dahil bile edilmemiştir.

9- Özellikle ilköğretim okullarında okul binasının ve çevresinin fiziksel yetersizlikleri hızla artmaktadır. İlköğretim okullarında sınıf kontenjanları 50`lere ulaşmaktadır.Pek çok Avrupa ülkesinde sınıf mevcutları 24’tür.

10 -İlçeler arası eğitim kalitesi farklılığını gidermeyi amaçlayan kent ölçekli projeler gerçekleştirilememiştir. İlçeler arasında, kent-kır arasında eğitim kalitesi arkı hızla artmaktadır.

11- Çocuğa yönelik şiddet, hızla artmaktadır. Bireysel silahlanmanın denetim altına alınamadığı bu kentte çocuklar, adına “maganda kurşunu, gelenek” denilen yöntemlerle öldürülmektedir. Kamusal erk, bu soruna çözüm üretmekten çok uzaktadır. Bireysel silahsızlanma konusunda temel eğitim programı bile oluşturulamamıştır.

Çocuk yoksulluğu ile mücadele, evrensel hak temelli bir Sosyal Devlet yaklaşımı gerektiriyor.




17 Şubat 2012 Cuma

GELECEK  ATÖLYESİ
İNATLA
DR.CEM  ŞAHAN
            Geçenlerde  Ece  Temelkuran’ın  son  2  yıla  dair   yazdığı  kitabının  altını  çizdiğim  satırlarını  not  defterime  yazarken  düşündüm.
             "Umut pek güven duyduğum bir sözcük değil, ben inadı tercih ederim. Umudum yok olsa bile inadım var. İnsanın, yine de, her şeye rağmen iyi olabileceğine, bu ülkenin içinde, dövüldükçe içinin çok derinine kaçmış bir iyilik tohumu olduğuna dair bir inatçı imanım var.
Benim de, benim gibilerin de bu ülkeye dahil olduğunu söylemek, sonra yeniden söylemek için sağlam tutmaya çalıştığım bir inadım var. Biz varız. Yani biz de varız..."
……………………………….
Türk Tabipleri  Birliği bu  hafta  önemli  bir bilimsel  rapor  açıkladı kamuoyuna.
TTB BİLİMSEL ARAŞTIRMA KURULU HOPA RAPORU
Raporun  alt  başlığı  ise  şöyleydi:
METİN LOKUMCU’NUN ÖLÜMÜYLE KİMYASAL GAZA MARUZ KALMA ARASINDA NEDENSELLİK İLİŞKİSİ MEVCUT
Bu  tür  raporlar  pek tartışılmaz  yerel  medyada.

Ama  hak  arama  sürecindeki  sendika, sivil  toplum  örgütleri, derneklerin  aktivistleri sık  maruz  kalırlar  bu  tür  kimyasal  maddelere..
31 Mayıs 2011 günü Hopa’daki seçim mitingi sırasında çıkan olaylarda hayatını kaybeden emekli öğretmen Metin Lokumcu’yla ilgili olarak da ölümün polisin kullandığı biber gazına bağlı olduğu iddia edilmiş, Adli Tıp Kurumu Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesinin 20.06.2011 tarihli raporunda ise; “kişinin ölümünün kendisinde mevcut kalpte enfarktüs ve intraalveoler taze kanamaya bağlı kalp ve akciğer hastalığı ile meydana gelmiş olduğu” sonucuna varılmıştı.

Bu rapor sonrasında aile adına 342 avukat tarafından Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) başvurularak;
*Müteveffanın kalp krizi geçirmesinin nedeni
*Müteveffada “mevcut” olduğu belirtilen akciğer ve kalp hastalıklarını tetikleyen etkenin ne olduğu, yoğun kimyasal madde kullanımı ile kalp krizi arasında nedensellik bağı olup-olmadığı
*Otopsi esnasında analizi yapılan maddeler  (etil alkol, uyuşturucu vb) arasında gazın bulunup-bulunmadığı,
*Hopa’da kullanılan gazların isimlerinin/etkin maddelerinin bilinip-bilinmediği
*Hangi kimyasal madde/ hangi etkin madde gaz kullanıldığı bilinmeden, ölüm nedeni tespit edilip-edilemeyeceği sorularak, bilimsel görüş ve değerlendirme talebinde bulunulmuştu.
TTB Bilimsel Araştırma Kurulu oluşturulmuş ve dosyada mevcut belgeler incelenerek hazırlanan rapor  hukuksal  mercilere  ve  kamuoyuna  açıklanmıştır.
            Bilimsel Araştırma Kurulu tarafından yapılan değerlendirmede;
1. Kişinin ölümüne neden olacak düzeyde bir kalp hastalığı ya da KOAH düzeyinde bir akciğer hastalığı olmadığı, otopsi raporu sonucunda bildirildiği gibi kendisinde mevcut bir hastalık sonucu ölmediği,
2. Emosyonel olarak stresli bir ortamda kimyasal gaza (OC ve CS ,yani  biber  gazına) maruz kaldığı,
3. Bilimsel olarak en muhtemel ölüm mekanizmasının; kimyasalın ön planda solunum sistemi üzerindeki etkisi ile oluşturduğu akciğer hasarı, asfiksi, solunum yetersizliği, asidoz ve daha küçük bir olasılıkla sebep olabileceği ani hipertansif krizle birlikte gelişen akciğer ödemi ve tüm bu sayılan mekanizmaların tetikleyebileceği ventriküler fibrilasyon olduğu,
4. Ölüm ile kimyasal gaza maruz kalma arasında nedensellik ilişkisi olduğu” sonucuna ulaşılmıştır.
Sanırım  bir hekim  olarak, bilimsel  raporlar bağlamında, İnsan sağlığına etkileri nedeniyle bir kimyasal silah olduğu kabul edilen göz yaşartıcı gazların “hiçbir durumda” kullanımına izin verilmemesi ve uygulayanların cezalandırılması gerektiğini  her  ortamda inatla  tekrarlamak  gerekiyor.