7 Aralık 2010 Salı

NÜKLEER SANTRALE KARŞIYIM...

NÜKLEER  SANTRAL  GERÇEĞİ  -2-
DR.CEM  ŞAHAN
            Tüm  kazanımlarını, uluslararası  tekellere  açıp, gelir  uçurumu  ve  eşitsizliklerin  arttığı  bir  ülkeyi ,  değişim  ve  demokratikleşme  adına, kırmızı  karanfil gibi  sunan  yaklaşım,  yeni  değildir.  Bu  yaklaşımı  1492 den  beri  tanıyoruz.  Son  600  yılın  tarihi  sömürülen/ezilen  tarihidir.
            Geçen  yazımda Rusya’ya ülkemizde  60  yıllık  nükleer  santral  açma   hakkı verdiğimiz anlaşmayı  ve  küreselleşmeyi  tartışmıştık. Çernobil  kazasından  beri  bu  ülkede, Çernobil  kazasının  Türkiye’ye  herhangi  bir  zararı  olmadığı  tezi, her  türlü - akademik  ahlaksızlıklar da  dahil-  araçlarla ,  halkın  hafızasına  yerleştirilmeye  çalışılıyor.  Bu  konuda  gerçek  bilim  adamlarının  ve  meslek  odalarının  bilimsel  çalışmaları  medyaya  mümkün  oldukça  yansıtılmamaya  çalışılıyor. 
            Temel  araç,  ülke  insanını  nükleer  santrallere  hazırlamak.
            Bu  konuda  Türk  Tabipleri  Birliği’nin   2005  yılında  yaptığı  bilimsel  çalışma  açıktır:  Çernobil  sonrası  Karadeniz  Bölgesinde  kanserler  artmıştır.
            Akademik  kapitalizm,  yani  piyasa, uluslar arası  tekel  ile  bilim   ilişkileri  bu  gerçeği  değiştiremez.
            2008  yılında  İstanbul  Tabip  Odası,  Mersin  Tabip  Odası  ve  Samsun  Tabip  Odası    olarak  Türk  Tabipleri  Birliği’nde  yaptığımız  ulusal  basında da  yer  alan  açıklamanın  cümleleri, hala  günceldir :
            Nükleer  Santral  İstemiyoruz !
            Çünkü; Tarihin bu en büyük nükleer kazasında Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının toplamının 200 katı radyasyonun atmosfere dağıldığını, kaza sonrasında enkazın kapatılmasında çalışan on binlerce kişinin kısa süre sonra öldüğünü, 400 bin kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını, yarısı çocuk 7 milyon kişinin kazadan ağır biçimde etkilendiğini, unutmadık.

Çernobil’den yayılan radyasyona bağlı olarak 30 ile 60 bin kişinin kanserden öleceğinin hesaplandığını, Türkiye’de de Çernobil’den yayılan radyasyon nedeniyle kanser vakalarında artış olduğunu, Türk Tabipleri Birliği’nin geçen yıl yaptığı bir araştırmaya göre bu nükleer kazadan en ağır biçimde etkilenen Karadeniz Bölgesi’nde bulunan Hopa’da ölümlerin %47,9’unun kansere bağlı olduğunu, biliyoruz.
Aralarında ABD, İngiltere, Japonya, Rusya’nın da olduğu çok sayıda ülkede bulunan nükleer santrallerden bazıları son 50 yıldır çok ciddi sonuçlara yol açan irili ufaklı onlarca nükleer kaza ve radyasyon sızıntılarına yol açan yüzlerce olayın yaşandığını, bu kazalar nedeniyle santrallerde çalışan işçilerden, çevrede yaşayanlara kadar çok sayıda insanın radyasyon nedeniyle ortaya çıkan hastalıklara yakalandığını, kanser, doğumsal anomaliler ve ölümler görüldüğünü, unutmadık.
Kaza olasılığının nükleer santraller için tamamen kaçınılması olanaksız yapısal bir sorun olduğunu, bir nükleer santralin işleyişi sırasında her yıl üretilen yüzlerce ton ileri derecede radyoaktif atığın yüz binlerce yıl radyasyon yaydığını ve tüm dünyada bu radyoaktif atıkları güvenli bir şekilde çevreye ve insanlara radyasyon bulaştırmadan depolamanın bir yolunun bulunabilmiş olmadığını, atıkların depolanamaması ve taşınamaması nedeniyle nükleer santrallerin ayrıca tehlikeli birer radyoaktif atık deposu haline geldiğini biliyoruz.
Nükleer santrallerin kaza olmadığı durumlarda da çevrelerine radyasyon yayabildiklerini, Almanya’daki Krümmel Nükleer Santrali çevresinde ve ABD’de yapılan çalışmalarda, hiçbir kaza yaşanmamış nükleer santrallerin çevresinde yetişkin ve çocuklarda lösemi (kan kanseri) görülme sıklığının ciddi bir biçimde arttığının saptandığını, ayrıca çevredeki bitki ve hayvanlarda radyasyona bağlı mutasyonların görüldüğünü, biliyoruz.
Radyasyon, tiroid kanseri, lösemi (kan kanseri), akciğer ve kemik kanserleri gibi pek çok kanser türüne neden olur. Radyasyon, çocukların sağlığı üzerinde çok daha ciddi bir tehlike oluşturur. Çocukluk çağı kanserleri meydana gelir.
Radyasyon, erkek ve kadında kısırlığa yol açar.
Radyasyon, hamileler için de en önemli tehlikelerden biridir. İlk aylardaki düşüklerin, sakat doğumların ve doğuştan gelen hastalıkların en önemli nedenlerinden biridir.
Bugün çevreye yayılan radyasyonun en önemli kaynağı nükleer santrallerdir.
Biz hekimler, nükleer santral istemiyoruz. 
İşte  böyle  demiştik  2  yıl  önce.  Zonguldak’ta  içimiz  ararken  kusur  yok  diyen  sayın  bakanı  düşündükçe ,  kusursuz  nükleer  santral  kazası  ne  zaman  diyorum  içimden….Orhan  Veli’nin  dediği gibi :
Siyah akar Zonguldağın deresi ;
Yüzkarası değil, kömür karası ;
Böyle kazanılır ekmek parası. ”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder