NÜKLEER SANTRAL GERÇEĞİ -2-
DR.CEM ŞAHAN
Tüm kazanımlarını, uluslararası tekellere açıp, gelir uçurumu ve eşitsizliklerin arttığı bir ülkeyi , değişim ve demokratikleşme adına, kırmızı karanfil gibi sunan yaklaşım, yeni değildir. Bu yaklaşımı 1492 den beri tanıyoruz. Son 600 yılın tarihi sömürülen/ezilen tarihidir.
Geçen yazımda Rusya’ya ülkemizde 60 yıllık nükleer santral açma hakkı verdiğimiz anlaşmayı ve küreselleşmeyi tartışmıştık. Çernobil kazasından beri bu ülkede, Çernobil kazasının Türkiye’ye herhangi bir zararı olmadığı tezi, her türlü - akademik ahlaksızlıklar da dahil- araçlarla , halkın hafızasına yerleştirilmeye çalışılıyor. Bu konuda gerçek bilim adamlarının ve meslek odalarının bilimsel çalışmaları medyaya mümkün oldukça yansıtılmamaya çalışılıyor.
Temel araç, ülke insanını nükleer santrallere hazırlamak.
Bu konuda Türk Tabipleri Birliği’nin 2005 yılında yaptığı bilimsel çalışma açıktır: Çernobil sonrası Karadeniz Bölgesinde kanserler artmıştır.
Akademik kapitalizm, yani piyasa, uluslar arası tekel ile bilim ilişkileri bu gerçeği değiştiremez.
2008 yılında İstanbul Tabip Odası, Mersin Tabip Odası ve Samsun Tabip Odası olarak Türk Tabipleri Birliği’nde yaptığımız ulusal basında da yer alan açıklamanın cümleleri, hala günceldir :
Nükleer Santral İstemiyoruz !
Çünkü; Tarihin bu en büyük nükleer kazasında Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının toplamının 200 katı radyasyonun atmosfere dağıldığını, kaza sonrasında enkazın kapatılmasında çalışan on binlerce kişinin kısa süre sonra öldüğünü, 400 bin kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını, yarısı çocuk 7 milyon kişinin kazadan ağır biçimde etkilendiğini, unutmadık.
Çernobil’den yayılan radyasyona bağlı olarak 30 ile 60 bin kişinin kanserden öleceğinin hesaplandığını, Türkiye’de de Çernobil’den yayılan radyasyon nedeniyle kanser vakalarında artış olduğunu, Türk Tabipleri Birliği’nin geçen yıl yaptığı bir araştırmaya göre bu nükleer kazadan en ağır biçimde etkilenen Karadeniz Bölgesi’nde bulunan Hopa’da ölümlerin %47,9’unun kansere bağlı olduğunu, biliyoruz.
Aralarında ABD, İngiltere, Japonya, Rusya’nın da olduğu çok sayıda ülkede bulunan nükleer santrallerden bazıları son 50 yıldır çok ciddi sonuçlara yol açan irili ufaklı onlarca nükleer kaza ve radyasyon sızıntılarına yol açan yüzlerce olayın yaşandığını, bu kazalar nedeniyle santrallerde çalışan işçilerden, çevrede yaşayanlara kadar çok sayıda insanın radyasyon nedeniyle ortaya çıkan hastalıklara yakalandığını, kanser, doğumsal anomaliler ve ölümler görüldüğünü, unutmadık.
Kaza olasılığının nükleer santraller için tamamen kaçınılması olanaksız yapısal bir sorun olduğunu, bir nükleer santralin işleyişi sırasında her yıl üretilen yüzlerce ton ileri derecede radyoaktif atığın yüz binlerce yıl radyasyon yaydığını ve tüm dünyada bu radyoaktif atıkları güvenli bir şekilde çevreye ve insanlara radyasyon bulaştırmadan depolamanın bir yolunun bulunabilmiş olmadığını, atıkların depolanamaması ve taşınamaması nedeniyle nükleer santrallerin ayrıca tehlikeli birer radyoaktif atık deposu haline geldiğini biliyoruz.
Nükleer santrallerin kaza olmadığı durumlarda da çevrelerine radyasyon yayabildiklerini, Almanya’daki Krümmel Nükleer Santrali çevresinde ve ABD’de yapılan çalışmalarda, hiçbir kaza yaşanmamış nükleer santrallerin çevresinde yetişkin ve çocuklarda lösemi (kan kanseri) görülme sıklığının ciddi bir biçimde arttığının saptandığını, ayrıca çevredeki bitki ve hayvanlarda radyasyona bağlı mutasyonların görüldüğünü, biliyoruz.
Radyasyon, tiroid kanseri, lösemi (kan kanseri), akciğer ve kemik kanserleri gibi pek çok kanser türüne neden olur. Radyasyon, çocukların sağlığı üzerinde çok daha ciddi bir tehlike oluşturur. Çocukluk çağı kanserleri meydana gelir.
Radyasyon, erkek ve kadında kısırlığa yol açar.
Radyasyon, hamileler için de en önemli tehlikelerden biridir. İlk aylardaki düşüklerin, sakat doğumların ve doğuştan gelen hastalıkların en önemli nedenlerinden biridir.
Bugün çevreye yayılan radyasyonun en önemli kaynağı nükleer santrallerdir.
Biz hekimler, nükleer santral istemiyoruz.
İşte böyle demiştik 2 yıl önce. Zonguldak’ta içimiz ararken kusur yok diyen sayın bakanı düşündükçe , kusursuz nükleer santral kazası ne zaman diyorum içimden….Orhan Veli’nin dediği gibi :
Siyah akar Zonguldağın deresi ;
Yüzkarası değil, kömür karası ;
Böyle kazanılır ekmek parası. ”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder